Tren rezervasyonu için: (https://www.alitalia.com/en_en/)
Bolonya sizi daha şehre ilk adım attığınızda öyle bir büyülüyor ki tamam işte ya şuan gerçekten “İtalya”ya geldim diyorsunuz. Şehir resmen sulu boyanın kızıl ve sarı tonlarıyla boyanmış gibi! Burası hani şu filmlerde görüp “keşke burada yaşasam” diyeceğiniz tipik İtalyan evlerinden oluşuyor. Bolonya’nın en etkileyici özelliklerinden biri ise savaş dönemlerinde hiçbir yapısının bozulmaması ve sanata damgasını vuran eserlerin renöve edilirken orijinalliğini kaybetmeden korunması. Şehir açık hava müzesi gibi girdiğiniz her sokakta ayrı bir sanat eseri size kapısını açıyor. Size tavsiyem boynunuzun ağrımasını göz alarak sürekli gözünüz yukarıda gezmeniz. Şehrin birçok yerinde ilginizi en çok çekecek yapı ”revak”lar olacak. Kemer – kiriş gibi adlandırabileceğiniz bu mimari yapı sayesinde sağanak yağmurda bile şehri ıslanmadan gezebiliyorsunuz, yaz sıcaklarında ise gölgesinden faydalanmak için ideal.
Şehirdeki görülecek turistik yerleri hızlıca 1 günde gezmek mümkün. Ancak benim gibi sanat aşığıysanız 2 güne yayarak dolu dolu bir program çıkarabilirsiniz kendinize.
Sanatla ruhumu doyurduktan sonra enfes bir İtalyan şarabı ve şehrin imza lezzeti “Bolonez Soslu” makarnayı hak ettim diyerek yola koyuluyorum! Oldukça merkezi bir lokasyonda bulunan “Tamburini” gerçekten enfes! Restoranın sağ tarafı şarküteri, peynir, şarap ve makarna alabileceğiniz adeta bir cennet, restoran tarafı ise yaklaşık 10 masalı sevimli bir İtalyan restoranı. Siparişi verdikten sonra oldukça sabırlı olmanız gerekiyor çünkü servis fazlasıyla yavaş. Önden şarabınızı söyleyip anın tadını çıkarmaya bakın derim.
Başlangıç olarak tercih ettiğim “Taglieri salumi e formaggi misti” şarküteri ve peynir tabağı düşündükçe hala ağzımı sulandırıyor desem yeri 🙂 Özellikle trüflü peynirinden mutlaka #denemenlazim! Ana yemek olarak tercihim” Tortellini pasticciati al ragù”! Bolonez soslu makarna olarak gerçekten birçok yerde yediğimin en iyisi. Eşlik etmesi için şarap önerim Monte Bernardi 2014- Chianti Vlassico Riserva– ! Mamma mia!
Devamında şehrin biraz daha lokal taraflarında takılmak için L’inde de Palais’i tercih ediyorum. Küçük sevimli butikler ve lüks markaların da bulunduğu alışveriş noktası burası! Hemen orada bulunan Nu Lounge Bar kesinlikle enteresan kokteyller denemek için en doğru mekan! Özellikle sofistike dekoru ve konsept parçalarla zenginleştirdiği tasarımıyla Bolonya’nın en ilgi çekici mekanlarından biri. Sizi kitap kalınlığında hikayeleriyle birlikte anlatılan kokteyl menüsüyle seçim yapmakta zorluyor! Sunumlar öyle güzel ki insanın bir başka sefer ne gelecek acaba diye daha da içesi geliyor.
Bolonya’da mutlaka görmeden dönmemeniz gereken diğer bir yer ise “Finestrella di Via Piella”.Burası için Venedik’e açılan pencere deniyor. Bulmak için birkaç kişiye sormanız gerekli çünkü gerçekten küçücük bir pencere . Ama pencereyi araladığınızda muhteşem bir manzaraya dönüşüyor! Fotoğraf aşıkları, mutlaka #denemenlazim!
Ertesi gün yola çıkmadan önce klasik bir İtalyan pastanesi olan La Borbonica’ya uğruyorum ve kruvasanlarına aşık olup çıkıyorumJ. Sonrasında artık “Floransa yolcusu kalmasın”! Floransa’ya tren yolculuğu yaklaşık 35 dakika sürüyor ve tren garı şehre oldukça yakın. Hemen bavullarımı otele yerleştirip sokakları keşfetmek için yola koyuluyorum.
Floransa’ya gittiğimde beni en çok etkileyen; gerçekten zaman tüneli yolculuğuna çıkmış gibi olmam! Her adım attığınız sokaktan ayrı bir hikaye ayrı bir eser ayrı bir güzellik çıkar mı? Floransa’da çıkar!
Başlıca görmeniz gereken turistik yerler: The Duomo , Uffizi Gallery, Piazza Della Republica, Pitti Palace, Baptistery of San Giovanni, Santa Croce Church, Giotto Bell Tower, Ponte Vecchio, National Museum of Bargello, Museo Dell’Opera Del Duomo, Santa Maria Novella, Piazzale Michelangelo (şehrin en iyi manzaralı tepesi), Galleria dell’Accademia, Villa Bardini Gardens
Şehrin görmem gereken turistik yerlerini gezdikten sonra Floransa’nın yerlisinden aldığım bir tavsiye üzerine La Bussola’ya gidiyorum. Başlangıç olarak avakadolu salata ve la melanzene tercih ediyorum ana yemek olarak da pizza! Gerçekten la melanzene yediğim en iyilerden #denemenlazim! Sosu ve kıvamı harika! Kırmızı şarabımı yudumlayıp tam da keyfim yerine geldi derken saat 15:00 ve restoranı kapatıyorlar. Kesinlikle tavsiyem yemek saatlerinizi kendinizi İtalyan gibi hissederek ona göre planlayın, yoksa aç kalırsınız 🙂
Yemek sonrası tatlı tercihim tabii ki tiramisuJ Cafe Gilli en klasiklerden olmakla beraber size farklı bir önerim “La Cocotte Restaurant Caffè”! Özellikle farklı bir arayışta olanlar için fıstıklı çikolatalı tiramisusunu #denemenlazim! BA YIL DIM! Mekan da oldukça samimi ve şeker, mola vermek için ideal. Hemen kokuları takip edip yakınında bulunan “Mercato Centre”ye uğruyorum. Burası aslında yerel ürünler denemek için cennet. Alta katı sebze, meyve, şarap, şarküteri, peynir satılan büyük bir çarşı gibi düşünebilirsiniz üst kat ise daha yerel lezzetleri denemek için ideal 🙂
Floransa’ya gelip de et yemeden dönmek olmaz deyip akşam yemeği için” I’Tuscani 2”den yer ayırtıyorum. Burası fix menü ve oldukça sevimli bir yer. Önden domates ve pesto soslu başlangıç geliyor. Sonrasında t-bone ya da steak olarak tercih edebileceğiniz Floransa’nın meşhur eti ve ona eşlik eden ızgara sebzelerJ Belki çok et düşkünü olmamamdan ya da benim damak tadıma uygun olmamasından “bayıldım” diyebileceğim bir lezzet değil. Bir şarap delisi olarak ben yanında servis ettikleri “house wine”a daha çok bayılıyorum 🙂
Ertesi gün köprüyü geçip old townu keşfetme zamanı 🙂 Ponte Vecchio en ünlü köprüsü ama diğer köprülerden de geçerek farklı yerler keşfetme imkanı buluyorsunuz. Küçük dizayn butikler ve yerel şarap alabileceğiniz lokal dükkanlara hayran kalacaksınız. Özellikle el yapımı ve antika şeylere meraklıysanız küçük ama çok farklı takı tasarımları olan Cristian Fenzi –Antigas e Co ‘ya mutlaka uğrayın! Bu tarafta hayat daha sakin ve yine sizi her sokak farklı güzellikleriyle karşılıyor. Burada beni en çok etkileyen “Villa Bardini Gardens”! O kadar büyük, o kadar ihtişamlı, o kadar masal gibi ki kendimi bir anda“Alice In Wonderland “ film çekiminde gibi hissediyorum. Burada şarabınızı ve peynirinizi alıp kendinize kısa bir mola verebilirsiniz.
İtalya’ya gelip odun ateşinde klasik Napoli usülü Pizza yemeden dönmek olmaz. Adını çok duyduğum, önünde uzun sıra bekleyebileceğiniz ama kesinlikle “değdi ya” diyebileceğiniz “Gusto Pizza”ya gidiyorum. Burası maksimum 20 kişilik bir pizzacı. Yuvarlak share masalarda kağıt tabak ve bardaklar kullanılan, gözünüzün önünde taş fırından çıkan pizzalarıyla oldukça samimi bir mekan. Pizzalarına gelince gerçekten yediklerim arasında en iyisi diyebilirim! Sadece 7 çeşit pizza bulunan ve house wine olarak kendi şaraplarını yaptıkları bu minik pizzacıda kendinize dur demek zor olacak baştan söylüyorum.
Floransa’nın en ama en bayıldığım yerlerinden biri olan “Le Menagere “! Üst katında piyano eşliğinde yemek yiyebileceğiniz ve lezzetli kokteyller deneyebileceğiniz bu konsept mekan, özellikle lokallerin tercih ettiği bir yer olmasıyla kalbimi fethediyor. 1896 yılından beri kendini geliştirerek devam eden Le Menagere’nin kokteyllerini gerçekten #denemenlazim.
Akşam 11 gibi aşağıdan müzik sesleri geliyor. Canlı müzik furyası İtalya’da da karşıma çıkınca çok şaşırıyorum. Aşağı kat öyle keyifli ki bir anda kendimi sahnede dans ederken buluyorum! Genellikle İngilizce rock soundlu parçalarla eğlenmemek zaten mümkün değil. Müzik gece 2’de bitiyor ama Floransa gece hayatı bitmiyor, sokaklar hala insan dolu. Gece hayatının en yoğun olduğu yerlerden biri olan Santa Croce ‘da MOYO’ya gidip çilekli mojitoyla geceyi tamamlıyorum!
Artık dönüş vakti! Beni her anlamda büyüleyen bu şehre son kez “ciao” diyip kendime çok yakında tekrar gelme sözü vererek veda ediyorum 🙂
Bu içeriğin güncellendiği tarih 17/02/2019 15:12
Leave a Comment