Fakat bu gizemli aziz ilk ve tek aşk adamı değildi. Şubatı’ın aşk ayı olmasının temelleri çok daha eskilere, azizlerin pek kabullenemeyeceği türden ritüellere dayanıyor ve tarih boyunca şekil değiştiriyordu. Baharı karşılayan antik Roma ritüeli Lupercalia’dan Victoria Dönemi İngiltere’sine kadar tarihin her döneminde aşk, bir şekilde kutlanmaya değer görülmüş de diyebiliriz.
Pek çoğumuz, Sevgililer Günü’nün hikayesini bir ölüm yıldönümü olarak biliyoruz. Oysa muhtemelen MS 270 civarında, soğuk bir Şubat gününde öldürülen aşıkların trajik hikayesinin durumla pek de alakası yok. Bu hikaye aslında bir pagan ritüeli olan Lupercalia kutlamalarını “Hıristiyanlaştırma” çabasından başka bir şey değil.
Gerçek “Sevgililer Günü” şubat ayında ya da Şubat’ın 15’inde kutlanırdı, evet. Ancak kutlamalar, Roma tarım tanrısı Faunus’un adına yapılırdı ve Lupercalia, Roma’nın kurucuları Romulus ve Remus’a adanmış bir doğurganlık festivaliydi.
Festivale başlamak için, Roma rahiplerinin emrindeki Luperci üyeleri, Roma’nın kurucuları Romulus ve Remus’un bir dişi kurt tarafından büyütüldüğüne inanılan kutsal bir mağarada toplanırlardı. Rahipler, doğurganlık için bir keçi, arınma içinse bir köpek kurban ederdi. Daha sonra keçinin derisini soyup kurbanın kanını tamamen akıtırlardı. Ardından sokaklara çıkarlar hem kadınları hem de tarlalardaki mahsulleri kana buladıkları keçi derisi ile boyarlardır. Baya sert, değil mi? Buradan bakınca korkunç gözüküyor olabilir ama Romalılar bu ayinin kadınları ve tarlaları gelecek yıl daha verimli hale getireceğine inanıyorlardı.
Efsaneye göreyse, günün ilerleyen saatlerinde şehirdeki tüm genç kadınlar isimlerini büyük, ayaklı bir kavanoza atıyorlarmış. Şehrin genç delikanlıları ise kavanozdan birer isim seçiyor ve kendilerine çıkan kadınla eşleşiyorlarmış. Bu eşleşmeler ise genelde evlilikle sonuçlanırmış.
Neyse ki artık gönül meselelerine zavallı hayvanları karıştırmıyoruz. Fakat insanlık olarak eşleşmeye olan açlığımız pek değişmemiş gibi gözüküyor. Luperci’deki kavanoz oyununun Tinder gibi uygulamaları öncelediğini söylesek çok mu abartmış oluruz. Olmayız sanki…
Sonuçta hepimiz ruh eşimizi, diğer yarımızı ya da alın yazımızı bulma peşindeyiz. Adına ne derseniz deyin bu arayış hepimizin içinde var ve görünen o ki tarih boyunca da olmuş. Efsaneleşen ya da bizzat gözlerimizin önünde yaşanan tutkulu aşkları da düşününce, insanın “birbirini tamamlayan iki parça” teorisine inanası geliyor.
Bir düşünün, tarih olağanüstü çiftlerle dolu! Bazıları uzun süreli romantizmleriyle hatırlanırken, diğerleri trajik sonlarla tanımlanıyor. Fakat her bir örnek aşkın ve mükemmel eşleşmenin varlığını kanıtlar gibi. Dolayısıyla, hazır Sevgililer Günü de gelmişken, ikonikleşmiş çiftleri anmak gerek. İşe Kleopatra ve Sezar’dan başlayacak değiliz. Yine de yakın tarihin en unutulmaz çiftlerinden birkaçını listeleyerek aşkın şerefine sayfayı scroll edebiliriz. Hazırsanız, başlıyoruz.
Muhtemelen tüm zamanların en ikonik Hollywood çifti olan Bogie ve Bacall, 1944’de To Have and Have Not filminin çekimlerinde tanıştılar. 1945’te de evlendiler ve Humphrey’in 1957’de kanserden ölümünde kadar da birbirlerinden ayrılmadılar. Neyse ki arkalarında birlikte çektikleri üç film bıraktılar – Key Largo, Dark Passage ve The Big Sleep.
Frank ve Ava arasında “vahşi” bir ilişki olarak başlayan şey, 1951’den (Frank’in ilk karısı ona boşanma davası açtığı yıl) 1953’e (çiftin resmen ayrıldığını duyurduğu yıl) kadar sürdü. Tutkulu bu ilişki kısa sürede evliliğe döndü. Ta ki 1957’deki boşanmalarına kadar. Aşkları mutlu sonla bitmese de Frank ve Ava, göz kamaştıran bir çift olmayı başardılar.
1952’de, halihazırda yaşayan bir efsane olan Marilyn, beyzboldan emekli olan Joe ile çıkmaya başladı (New York Yankee oyuncusuydu). Aşklarının zirvesindeyken, 1954 yılında evlendiler. Ancak ilişki o yılın sonbaharında zirveden aşağıya yuvarlanmaya başladı. Marilyn’in beyaz eteklerinin uçuştuğu ünlü Seven Year Itch sahnesi ilişkinin bitme sebebi olarak gösterildi. Joe kıskanmış ve fazla öfkelenmişti. Öfke haklı bir tepki değil pek tabi. Fakat Joe DiMaggio’nun kıskançlığının sebebini anlamak çok da zor değil.
Grace, 1956’da Monako Prensi Rainier III ile evlendiğinde sadece 26 yaşındaydı ama çoktan Hollywood’un gözdesi olmuştu bile. Düğünleri, Grace’in film dünyasının ışıltısına sırtını döndüğü bir seramoniydi de bir yandan. Haliyle “yüzyılın düğünü” olarak anıldı. Kelly ve Rainier’in aşkı kusursuz değildi yine de birbirlerinden hiç kopmadılar. Bir gün Grace direksiyon başındayken inme geçirdi ve trajik bir araba kazasıyla hayatını kaybetti. Peri masallarına yakışmayan bir son…
Jane ve Serge’nin aşkı o kadar iyi belgelenmiştir ki, sadece arşivlere bakarak ilişkilerini bir film gibi izleyebiliriz. 1970’lerde Paris’li genç, New Yorklu ilham perisini buldu. Sevdiler, sarhoş oldular ve hararetle savaştılar. On yıl süren ilişkileri ile Jane ve Serge o kadar ikonik bir çift haline geldi ki halen daha bu dünya, onların karizmasına yaklaşabilen bir çifte rastlayabilmiş değil.
1965 yılında Sonny ve Cher, aşk marşları “I Got You Babe” şarkısını yaptılar. Şarkı Billboard listelerinde bir numaraya yükseldi ve unutulmaz aşk şarkıları arasına girdi. Kısa da sürse aşklarının hakkını vermişler diyebiliriz.
John Lennon ve Yoko Ono’nun yoğun ve destansı bir aşk hikayesi olduğunu inkar edecek kimse yoktur herhalde. Ancak birliktelikleri aynı zamanda arkadaşların, aile üyelerinin ve aslında herkesin farklı görüşleri nedeniyle ciddi tartışmalara sebep olmuştu. Belki de aşk her şeyi fethetmek için yeterli değildi. Tüm sıkıntılara rağmen çift Lennon’un trajik cinayetine kadar devam etti ve muhtemelen Lennon öldürülmeseydi, çok uzun yıllar da devam edecekti.
Yoko ve John, belki de aşklarını dünya sorunlarına dikkat çekmek için kullanan ilk çiftti. Sanat yaptılar ve barış istediler. Sanıyoruz ki aşkın propagandasını yapmanın en iyi yolunu onlar keşfettiler.
Elliott Gould ve Barbra Streisand’in ilk karşılaşmaları ünlü Broadway müzikali Funny Girl seçmelerinde oldu. O zaman Streisand daha 20 yaşındaydı ama o kadar müthiş bir sesi vardı ki herkesin aklını uçurdu. Fakat en çok Gould’un… Hisleri karşılıklı olan çift Manhattan’da, bir deniz ürünleri restoranı üzerindeki küçük daireye taşındılar ve 1963’te evlendiler. Üç yıl sonra oğulları Jason doğdu. Ne yazık ki, evlilikleri 1971’de son buldu. Ancak birlikteliklerinin karizması hala baki.
Modellik kariyerini ve uçarı ilişkisini New York’ta geçici olarak bırakıp Los Angeles’a geldiğinde Anjelica Huston 21 yaşındaydı. Takvimler Mart 1973’ü gösteriyordu ve Anjelica, neredeyse Hollywood topraklarına adım attığı anda Jack Nicholson’a aşık oldu. Çiftin aşkı çok uzun yıllar tutkuyla sürdü. Öyle ki, anılarını yazdığı kitabında Huston, hayatındaki tüm önemli anlarda Jack Nicholson’ın yanında olduğundan bahsediyor – Prizzi’s Honor filmi ile Oscar kazanması, babası John Huston’un ölümü ve Nicholson ile olan ilişkisinin fırtınalı sonu…
Paul 1980’de, yazdığı ve oynadığı filmi One-Trick Pon‘u beyaz perdeye çıkardı. Filmde Carrie, The Empire Strikes Back‘de Prenses Leia rolünü yeniden canlandırıyordu. Sanırız, aşk şimşeklerinin çakması için yeterli bir durum.
Parker ve Downey, 1984, her ikisi de 18 yaşındayken Firstborn dizisinin setinde tanıştılar. Çıkmaya başladıktan sadece sekiz hafta sonra da birlikte yaşamaya başladılar. İlişkileri ‘91 yılına kadar sürdü. Aşkları çok eskilerde kalmış olsa da bu ikili Hollywood’da 10 senelik büyük bir etki yarattı. Birlikte oluşturdukları aura ve 90’ların ruhunu sapına kadar yansıtan stilleriyle halen daha en ‘cool’ çiftler listesinde kendilerine yer bulmayı hak ediyorlar.
Goldie ve Kurt zamanında Hollywood’un altın çiftiydi (Brad ve Aniston’dan önce). Birbirlerine yakıştıkları kadar bağlıydılar da. Zaten halen daha birlikteler, ama evli değiller. Belki de gerçek aşk, en azından onlar için, alyansla alakalı bir şey değil.
David, Hello dergisine verdiği röportajda Iman’la tanıştığı anı şöyle anlatmış; “Kafamın içinde bir ses, işte bu kadınla evlenmelisin dedi”. İkilinin birlikte ne kadar zamansız ve göz kamaştırıcı gözüktüğünü söyleyip onları övmemize gerek dahi yok, görüyorsunuz…
İkili tanışıtığı sırada Lisa, Cosby Show ve A Different World ile çoktandır tanınıyordu. Lenny ise halen daha Las Vegas’ta kendine bir isim yapmak için uğraşıyordu. Tanıştıktan bir sene sonra, 1988’de kızları Zoë doğdu. Birliktelikleriyle çiftin aşk hayatı kadar kariyerleri de parladı.
Ellen DeGeneres ve Portia de Rossi’nin ilişkisi zaman karşı koyanlardan. Çift on yıldan uzun bir süredir birlikte ve Hollywood’un en güçlü eşleşmelerinden biri oldukları da ortada.
1 Aralık 2004’te, Ellen DeGeneres ve Portia De Rossi birbirleriyle tanıştıktan sonra ikisinin de hayatı asla eskisi gibi olmayacaktı. İlişkileri için baya bir emek verdiler ve yavaş ama emin adımlarla nihayet kim olduklarını kucakladılar.
Depp-Moss romantizmi uzun zaman önce sona ermiş olabilir. Ancak 90’lı yıllardaki o parlak günlerinde bu çift ‘it couple’di. Depp ve Moss, dört yıllık bir ilişki ve kısa süreli bir nişanlılık döneminden sonra 1998’de ayrıldı. Depp, 14 yıl süren şarkıcı Vanessa Paradis ile yeni bir ilişkiye başladı. Moss da hayatına devam etti. Dergi yayıncısı Jefferson Hack ile birlikte bir çocuk dünyaya getirdi. Yine de aramızda Depp ve Moss’un mükemmel gözüken ilişkisinin son bulduğunu kabullenmek istemeyenler dolanıyor. İnternette mazide kalmış bu çiftin birlikteliğini öven pek çok hesap ise bunun kanıtı.
Aniston ve Pitt, Hollywood’un en ateşli çiftinden örnek bir karı kocaya, ardından olay bir ayrılığın tarafları olmaktan ‘arkadaşlığa’ uzanan bir ilişki haritasına sahip. Bu altın çift ilişkileri boyunca dünyanın gözdesi olmayı başarmıştı. Ayrılıklarında ise tüm dünya Angelina Jolie’ciler ve Jennifer Aniston’cılar diye ikiye bölünmüştü adeta. Fakat bu sene düzenlenen Screen Actors Guild Awards ödül töreninde yaşananlar, kalplerdeki ismin hep Jennifer Aniston olduğunu söylüyor gibi.
Neil Patrick Harris, 2004 yılında yirmili yaşlarının ortasındayken David Burtka ile tanışıyor. İkili bir süre platonik takılıp birbirlerine açılamıyorlar. İlk randevuları için sinemaya gidiyorlar ve sonrasında bir bakıyorlar ki her gece birlikte takılmaya başlamışlar! Sonrasında Harris ve Burtka, How I Met Your Mother çekimleri için Los Angeles’a taşınıyorlar. Arından Harris, People dergisinde birlikteliğini açıklıyor ve Burtka, Harris’e evlenme teklif ediyor. Gerisini zaten biliyorsunuz, iki çocuklu harika bir yuva…
Bekar, yetenekli ve çapkın Hollywood yıldızı kalbini zeki, güzel ve hırslı bir İnsan Hakları avukatına kaptırıyor. Filmlerde olacak türden bir karşılaşma! Temmuz 2013’te Amal Alamuddin, İtalya’nın Como Gölü’ndeyken, Clooney’le ortak bir arkadaşları ile Cannes’a giderken ikili tanışıyor. O gün bugündür çift birlikte ve kalite kokan bir ilişki yaşamaktalar.
Bu içeriğin güncellendiği tarih 15/02/2020 17:46
Leave a Comment