Beklenmedik şekillerde sonlanan hikayelerini, hayatlarının kesiştiği efsane grup “Blue Blues Band” ekseninde anlatan “Blue” belgeseli üstün yeteneklere eşlik eden yalnızlığı hissettirirken, kalabalık bar sahnelerinden köprü trabzanlarına uzanan hayatlarla buluşmamızı sağlıyor.
Doksanları Kemancı’da, Hayal Kahvesi’nde, Mojo’da geçiren şanslı kitlenin hatıralarında yer alan “Blue Blues Band”, 1991 yılında Batu Mutlugil ve Yavuz Çetin tarafından kuruluyor. Sunay Özgür ve ardından Kerim Çaplı’nın dahil olmasıyla grup bir anda bar müdavimleri ve Blues sevenler için bir efsaneye dönüşüyor.
Yönetmen Mehmet Sertan Ünver ve yapımcı Suzan Güverte’nin Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı’nın müzisyen dostlarıyla, aile üyeleriyle ve grubu sahnede izleme şansını yakalayan Nejat İşler gibi tanıdık simalarla yaptıkları röportajlar hem grubun hem de bu iki yetenekli müzisyenin öyküsünü aktarıyor.
Belgeselde, Yavuz Çetin’in müzik tutkusunu, kendi şarkılarını yapmak istemesini ve bir an önce ilk albümünü çıkarmaya çalışmasını izlerken bir yandan da bipolar bozukluğun getirdiği zorluklarla baş etmesine tanık oluyoruz.
İlk albümünün beklediği kadar başarılı olmamasının ardından suskunluğa gömülmesi, yeteneğinin boyutlarını belki de hiçbir zaman kavrayamaması, belki de yeteneğinin getirdiği endişelerle başa çıkamaması ve ikinci albümünün çıkış tarihi ertelendikten sonra bunalıma girip, köprüden atlayarak intihar etmesi… Yavuz Çetin’in belgesel boyunca kullanılan tüm görüntülerinde samimiyeti, iyiliği ve başarı kaygısı gözlerinden okunuyor.
Bu kadar yetenekli ve iyi bir insanın zamansız gidişine duyulan tepkiyi en iyi Erkan Oğur yansıtıyor. “Dünya” adlı parçayı Yavuz Çetin ile kaydeden Erkan Oğur, ondan bahsederken gözyaşlarını tutamıyor ve konuşmasını sık sık gitar ritmleriyle bölüyor. Duygularını aktardığı bölük pörçük notalar içinizden geçenlerle aynı ritmde adeta.
Kerim Çaplı ise ayrı bir dünya. Amerika’da yaşamış, The Sundowners grubuna dahil olup The Monkees ve Jimi Hendrix ile çalmış, birden fazla enstrümanı mükemmel derecede çalabilen, bateri çalarken aynı zamanda müthiş sesiyle şarkılar söyleyebilen, belgeselin gala gecesinde Batu Mutlugil’in söylediği gibi “gerçek bir deha.” Opera sanatçısı Azra Gün ve “Piano Pasha” ismiyle Amerika’dan ünlenen, caz piyanisti Erdoğan Çaplı’nın oğlu.
Kerim Çaplı’nın The Monkees ile çalışmalarını yarıda bırakıp Türkiye’ye dönüş nedeni bilinmiyor. Öylesine ani bir dönüş oluyor ki, Amerikalı arkadaşlarının çoğu Kerim Çaplı’nın öldüğünü düşünüyor. Müzisyen dostlarının bile cenazesine kadar varlıklarını bilmediği dört çocuğu var; otellerde, arkadaşlarının evlerinde yaşıyor. Sinirli bir yapısı var, davul çalarken bazen seyircilere kızıp bagetlerini fırlatıyor. Bir dönem birlikte çaldığı MFÖ’nün konserine seyirci olarak gidip, hatırlatılınca sahneye çıkıp gruba katılıyor.
2004 yılında hayata veda eden Kerim Çaplı, “Blue” belgeselinin bir diğer çarpıcı hikayesinin baş kahramanı. Dehanın yalnızlıkla kesiştiği, gizemli ve boşluklarla dolu bu hikaye, Kerim Çaplı’yı sahnede dinleyebilmiş azınlığı kıskanmamıza sebep oluyor. Yine de bir şansımız var, oğlu Ahmet Çaplı’nın çabalarıyla, Kerim Çaplı’nın yayınlanmamış kayıtlarından oluşan “Kerim Çaplı Project Kayıp” geçtiğimiz Ocak ayında yayınlandı.
İngilizce ve Türkçe parçaların yanısıra bir de enstrümental kayıt bulunuyor. Belgesel biter bitmez önce Kerim Çaplı’nın hayat hikayesini okumak, ardından bu parçaları dinlemek isteyeceksiniz. Gerçek ve saf yeteneğin karşısında büyülenmemek, meraklanmamak mümkün değil.
“Blue” belgeselini, BeIN CONNECT uygulamasından veya iTunes’tan satın alarak izleyebilirsiniz. Belgeselin hissettirdiği atmosferi yaşamak isteyenler için ise bir müjdemiz var, her yıl Yavuz Çetin’i anma amacıyla düzenlenen YavuzFest bu yıl 5 Mayıs Pazar günü Volkswagen Arena’da gerçekleştirilecek.
Belgeselin ve Blue Blues Band’in ana kahramanlarından Batu Mutlugil’i sahnede izleyebilir, yetenekleriyle dünyaya sığmayan müzisyenleri bir kez daha anımsayabilirsiniz.
Bu içeriğin güncellendiği tarih 06/05/2019 17:49
Leave a Comment