Ayça Özceyhun
Ne geliyor aklınıza, kalın çerçeveli gözlükleri olan, hep yaşlı gözüken, olaylı evliliğiyle dedikodulara malzeme olan, zayıf, değişik tipte , ama her filminde ufak ya da çok kendisi de oyuncu olarak bulunan usta bir yönetmen mi?
Yoksa bendeki Woody Allen, olması en mantıksız, alışılagelmemiş durum ve karakterleri başarılı bir şekilde ekranımıza yansıtan ve bunu yaparken durumları öylesine normalleştiren bir yönetmen ki; birden kendimi evet, bu olabilir derken buluyorum…
Bir de senin için şöyle bakalım;
- Hangi filminde sen kimsin?
- Hangi filminde kendini buldun?
Barcelona Barcelona‘da ki o çılgın kadın Fray Emilio Bocanegra (Penelope Cruz), ya da Maç Sayısında ki ihtiraslı adam Chris Wilton (Jonathan Rhys Meyers) , 1979 yılının Manhattan’ında başına enteresan olaylar gelen entellektüel senarist İsaac, Midnight in Paris’te ki gerçek üstü maceralar yaşayan edebiyatçı Gill olabilirmisin?
Ben bazen bir karakter seçiyorum, filmde mutlaka kendimi ya da çevremdeki birini buluyorum. İçimde bastırdığım bir karakteri , olmak zorunda olduğum beni ya da hayalimdeki beni buluyorum.
Bazen bir filmini izleyip o şehri hayal ediyorum, bir şehir ancak bu kadar güzel anlatılır öyle ki Barcelona, New York ve Londra sevdam hep Woody Allen filmleri sayesinde olmuştur.
Size ufak bir ipucu benim gibi kendisinin hastasıysanız New York Rosewood Hotel Café Carlyle’de kendisini canlı Woody Allen & The Eddy Davis New Orleans Jazz Band olarak dinlemeniz de mümkün.
Seçmek oldukça zor olsa da işte benim ilk on sıralamam;
Blue Jasmine (2013)
Woody Allen’ın En İyi Senaryo dalında Akademi Ödüllerine aday gösterilen 2013 yapımı filmi Blue Jasmine , aynı zamanda Cate Blanchett’a “En iyi Kadın Oyuncu” Oscar’ı kazandırmıştır. Senaryosu, kurgusu ve belki defalarca işlenen konuyu inanılmaz farklı bir tarzda yansıtmasıyla dahiliğini bir kere daha görüyoruz.. Hayatı ve evliliği altüst olan Jasmine’in (Cate Blanchett) hiçbir işi yolunda gitmemekte ve tüm parasını kaybetmiştir. Üstelik New York sosyetesindeki konumunu da kaybederek çevresiyle bağlantısı tamamen kesilmiştir.
Sahip olduğu her şeyi kaybeden Jasmine, geçirdiği öfke nöbetleri ve bozulan psikolojini de narsist karakterine ekleyerek San Francisco’da yaşayan kız kardeşi Ginger’ın yanına taşınmaya karar verir. Ginger’ın yaşadığı mütevazı yaşamı Jasmine’i uzun bir süre zorlar ve kendi çapında küçük olduğunu düşündüğü yalanlarla dolu bir ilişki kurmaya çalışır. Ancak Jasmine’in asıl ihtiyacı olan şey geçmişini tamamen geride bırakarak yaşadığı yaşama alışmak ve düzen içerisinde kendi düzenini kurmaya çalışmaktır.
Bizim dilimizle Ne oldum değil, Ne olacağım demeli atasözümüzün tam yerini bulduğu bir konu.
imdb puanı: 7.3
Midnight in Paris (2012)
Salvador Dali, Ernest Hemingway, Luis Buñuel ve daha niceleri filmimizde… Woody Allen’ı bu kez sanat dünyasının en şaşalı günlerini yaşadığı 20’lerin Paris’inde filme sevilen tüm yazarlar, ressamlar, şairler, yayıncılarla dolu partilere tanık ediyor sizi. Ama bu dönemlere bambaşka bir şekilde “zamanda yolculuk” süsü ile oldukça ilginç bir şekilde gidiyorsunuz, en güzel tarafı da sürreal yapısına rağmen asla saçma gelmiyor.
Allen’a En İyi Senaryo dalında Oscar Ödülünü kazandırmıştır. Başarılı bir senarist olan Gil aynı zamanda başarılı bir yazar olma hayalleri de kurmakta ve ilk romanını yazmaya çalışmaktadır. Nişanlısı Inez ile Paris’e tatile gelir ve Gil şehre adeta âşık olur. Romanına ilham olması düşüncesiyle bir gece yarısı şehirde yürüyüşe çıkar ve bir anda kendisini altın çağ olarak tasvir ettiği 1920’lerde bulur.
O dönemin partilerinde pek çok önemli isimle tanışır ve birbirinden eğlenceli, ilham verici davetlere katılır. Bu sırada da Adriana adında tanıştığı bir kadından etkilenir. Owen Wilson, Rachel McAdams, Marion Cotillard, Kathy Bates, Tom Hiddleston, Adrien Brody gibi usta oyunculardan oluşan kadrosuyla izlenmeye değer bir film.
imdb puanı: 7.7
Whatever Works (2009)
Sienfield ve Curb dizisinin hastaları buraya filmde Larry David oynuyor. Avrupa şehirlerinde çektiği filmlerden sonar memleketi New York’a dönüş filmidir. Oldukça farklı karakter olan ve her gün başka kadınla takılarak gününü gün ederek zengin yaşamının keyfini süren Boris Yellnikoff’un, bir gece evinin girişinde Melodie isimli genç bir kızla karşılaşmasıyla başlıyor.
Evinden kaçan genç kız Boris’e onu içeri alması için yalvarmaktadır. Genç kızdan yardımını esirgemeyen Boris’in hayatı Melodie’yi arayan sorunlu anne babası ortaya çıkınca karışıyor. ‘’Bu acımasız kaosun içinde birini incitmediğin sürece keyif alabildiğin ne olsa işe yarar. ‘’ benim için filmin cümlesi budur.
imdb puanı: 7.2
Vicky Cristina Barcelona (2008)
Filmi izleyip Barselona’ya gitmek istemeyen yoktur sanırım. Bir şehrin atmosferi ancak bu kadar şairane bir tarzda yansıtılır. Woody Allen’ın sıra dışı bir ilişki yapısını konu edindiği filmi Vicky Cristina Barcelona, aşka bambaşka bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Vicky ve Cristina’nın tatil için gittikleri Barcelona’da Juan Antonio ile tanışmasıyla başlayan olaylar, hikâyenin sürprizleri ve heyecanıyla size harika bir seyir sunuyor.
Woody Allen’ın bence en iyi soundtrack seçimlerinden birini yaptığı film, özellikle başrolde yer alan Penelope Cruz, Scarlett Johansson ve Javier Bardem’in üst düzey oyunculuklarıyla kesinlikle izlenmeye değer.
imdb puanı: 7.1
Match Point (2005)
Woody Allen’ın Londra’da çektiği ilk film olma özelliği taşıyor Match Point. Bir adamın tutkusuyla başladığı daha sonra vicdanıyla uzaklaştığı ve içinden çıkamayacak hale gelen durumunu ancak bu kadar gergin ve sürükleyici işlenebilirdi. Filmler genelde sürpriz sonludur Woody Allen’da, bu filmin sonu asla tahmin edilemez diyorum : )
Scarlett Johansson, Matthew Goode, Brian Cox, Jonathan Rhys Meyers ve Emily Mortimer’li kadrosu ile Match Point, sadece Woody Allen hayranlarının değil, tüm sinemaseverlerin izlemesi gereken bir yapım. Ve size soruyorum Aşk mı yoksa servet mi? Filmden sonra cevaplarınızı alayım 🙂
imdb puanı: 7.6
Small Time Crooks (2000)
Benim fovirilerimden biridir bu filmi. Ray ve Frenchy Winkler, yılladır zengin olma hayalleriyle yaşayan şehirli bir çifttir. Tüm birikimlerini bankayı soymak uğruna karşısında bulunan bir dükkanı kiralamak için kullanıp bir kurabiye dükkanı açarlar. Sonrası tam bir Woody Allen tarzı ve komedisi..
En sevdiğim diyaloğu; Hugh Grant’e henüz çok genç olduğu söylendiğinde “Fakat evde yaşlanmakta olan bir portrem var” diye verdiği cevap hepimiz için oldukça düşündürücüdür…
imdb puanı: 6.7
Manhattan (1979)
Eskiye özlem duyanlar, o dönemdeki tarzları sevenler, siyah beyaz filmlerin ve fotoğrafların hayranı olanlar buraya lütfen. Genelde listelerin üstlerinde yer alan Woody Allen’ın en bilenen ve en iyi filmlerinden biri olarak görülür Manhattan. Kendisinin tasviriyle önceki iki filmi olan Annie Hall ve Interiors’ın birleşimi niteliği taşır. Kendisi bir New York aşığıdır ve filmde izlerini çokça gördüğümüz New York havasının yönetmenin kendine has üslubuyla beyazperdeye aktardığı filmin başrollerini Mariel Hemingway, Woody Allen, Diane Keaton paylaşıyor.
Film, New York’a olan sevgisini konu alan bir kitap yazmak için işinden ayrılmış başkarakter Isaac Davis’i konu alır. Evlilikleri ve boşanmaları hakkında utanç verici şeyler yazan eşcinsel eski karısıyla uğraşan ve 17 yaşında Tracy adlı bir kadınla beraber olan ancak bu ilişkiye pek de tutunamayan Isaac bir yandan en yakın arkadaşının eski sevgilisinden de oldukça etkilenmiştir. Yine bir ilişki tarzı ve Woody Allen anlatımı.
imdb puanı: 8.0
Annie Hall (1977)
Yönetmenin ilk olgunluk döneminin başlangıcı kabul edilen film, yayınlşandığı o dönem için başlangıç sahnesi farkıyla ses getirmiştir. Ve “Benim gibi birini üye yapacak kulübe asla ait olmak istemem.” Diyerek filmdeki ilişkinin temelini oluşturan cümleyi söyler. Annie Hall, komedyen Alvy Singer’ın ünlü şarkıcı Annie Hall ile olan ilişkisini konu ediyor. Alvy, uzunca bir süre aşk hayatında başarısız olmuş, aradığı kadını bulunduğu entelektüel ortamlarda aramaktan yorulmuştur ve inancını kaybetmiştir.
Ancak Annie ile tanışması Alvy’nin talihini bir anda döndürecek ve yine bizi garip bir ilişkinin içine alıp düşündürücektir.
imdb puanı: 8.0
Everything You Always Wanted to Know About Sex (1972)
Woody Allen’ın Doktor David Reuben’in cinsellik eğitimini ele alan aynı adlı kitabından 7 adet hikayesini filme taşımasıdır. Her bölüm farklı bir cinsel sorunu yine kara mizahla ele almaktadır. Bazı sahnelerde koltuğunuzdan düşebilirsiniz garanti.
Özellikle Gene Walder’ın oynadığı terapistin hastasına ait bir koyuna aşık olduğu sahnesi unutulmazımdır. Oyuncuların İtalyanca konuştuğu bölüm açık açık ünlü yönetmen Mario Monicelli’nin Casanova 70 filmiyle ağır dalga geçer…
imdb puanı: 6.8
Bananas (1971)
Bence Bananas Woody allen’ın en iyi Absürd komedisidir. Kara mizahta denilen bu tarz kendisinin dile getirdiği gibi Charlie Chaplin’in yarattığı ve örnek aldığını söylediği tarzdır. Ve bence Marvin Hamlisch imzalı nüzikleri de oldukça iyidir. Ayrıca o dönemlerde çok bilinmeyen Slyvester Stallone filmde bir dakikalik bölümünde görünüyor. En sevdiğim sahnesi Woody Allen’ın terapistine rüyasını anlatırken canlanan Fail Better olmuştur.
Bir de müthiş bir taşlama sahnesi olan haç benzeri anahtarla peşine taktığı keşişler topluluğu 🙂 Bu kadar spoiler yeter devamı sizde…
Konusuna gelince tüketim mallarının testini yapan Fielding Mellish , Nancy isimli savaş karşıtı eylemci kızla tanışıyor ve ardından Nancy’ nin Mellish’ ten liderlik vasfı olmaması yüzünden ayrılması sonucu eylem yapmak üzere San Marco’ ya gidiyor ve başkan olmasıyla olaylar gelişiyor.
imdb puanı: 7.1
Puder'in Torunu
denemenlazım
Yorumlar