Fransız Kadınlarının Tarzını En iyi Anlatan Filmler

Fransız kadınlarının giyim tarzı yıllardır moda dünyasında zarafetin, çabasız şıklığın ve zamansız güzelliğin simgesi olarak kabul ediliyor. Bu tarzın özünde minimalizmin ve ince detayların mükemmel bir birleşimi var.

Sinema dünyasında da bu benzersiz stili yansıtan sayısız film, yalnızca moda ikonu haline gelen karakterleri sunmakla kalmıyor aynı zamanda Fransız kültürünün ve yaşam tarzının da derinliklerine ışık tutuyor.

İşte Fransız kadınlarının giyim tarzını en iyi şekilde anlatan ve moda tutkunlarının ilham kaynağı olan 10 unutulmaz film.

 

Yves Saint Laurent (2014)

Biyografik filmin kostüm tasarımcısı Amélie’nin de kostümlerini tasarlayan Madeline Fontaine. Yves Saint Laurent Vakfı’ndan orijinal smokin ceketler mondrian elbiseleri gibi parçaları bulan Madeline, eksik olan önemli parçaları bit pazarlarından satın alınan giysilerle orijinal Saint Laurent tasarımlarına benzetmek için değiştirerek ekibiyle yeniden üretti. Film için yeniden üretilen Dior gelinliği şimdi ise couture evinin kendi arşivinde saklanıyor.

 

Coco Before Chanel (2009)

Coco Chanel’in moda üzerindeki kalıcı etkisi inkar edilemez. Bu yüzden Coco Chanel’in 2009 yılında çekilen biyografik filmi tüm zamanların en şık filmlerinden biri olmaya anında aday oldu.

Filmde Audrey Tautou’nun Chanel’i canlandırırken, sade giyimli bir terzi olarak çalışmaktan devrim niteliğindeki tasarımcıya dönüşmesi anlatılıyor. Catherine Leterrier’in kostüm tasarımcısı olduğu film, Oscar’a da aday gösterildi. Kostümlerin çoğunun basitliği ve androjen hali, Chanel’in benzersiz vizyonu ile dönemin ultra kadınsı modası arasındaki kontrast dikkat çekiyor. Kapitone çanta ve çizgili denizci üstü gibi Chanel imzaları film boyunca yavaş yavaş tanıtılırken, bugün bile devam eden stillerin kökenlerine büyüleyici bir bakış sunuyor.

 

Amélie (2001)

Amélie Poulain, twee bir moda ikonudur. Jean-Pierre Jeunet’nin renkli hikayesi, kırmızı, yeşil ve sarının doygun bir paletinde Montmartre’de geçer. Quirky, içe dönük Amélie rolündeki Audrey Tautou, dizi boyunca preppy diz altı etekler, parlak renkli hırkalar ve Dr. Martens brogues içinde ışıltılıdır. Stili, rastgele bir ikinci el mağazasından seçilmiş gibi dağınık ve uyumsuzdur, ancak her kıyafet filmin canlı tonlarına uyum sağlar ve her şeyin bu romantikleştirilmiş Fransız kaçışının rahat bir diliminde yerine oturmasına yardımcı olur.

 

Full Moon in Paris (1984)

Eric Rohmer’in Paris’te Dolunay filminde Billy Idol tarzı saksofoncu Bastien, parmaksız eldivenlerini çıkarıp baş karakter Louise’i öpmektedir. Fakat bu, filmin sunduğu tek acı verici 80’ler moda anı değil 🙂 Bu, Paris’i belirli bir zaman diliminde kökleştiren neo elektro pop müziği, yenilikçi mobilyalar ve kıyafetlerle anlık bir sahne.

Pascale Ogier, hayatını zarif bir performans gibi yaşayan genç bir kadın olan Louise’i oynarken, Madonna benzeri kabarık saçını Minnie Mouse fiyongu ile şekillendirir. Dar pantolonlar, kolsuz tişörtler ve büyük boy örgülerle bir üniforma içinde yaşar. Filmdeki parti sahnesi, zamanın modasına uygun Fransız moda evi Dorothée Bis’in ile altın takılardan şık sırt dekolteli küçük siyah elbiselere, boğazlı kazaklardan kabarık kollu bluzlara kadar farklı 80’ler aksesuarları da sunuyor.

 

Contempt (1963)

Brigitte Bardot, Nefret’te ünlü ve çok taklit edilen bir sahnede ilk kez hiçbir şey giymeden ortaya çıkar ve bu sahne popüler bir şekilde Fransız sinemasını temsil etmeye başlamıştır. Ancak Bardot’nun poposu filmin en çok konuşulan sahnesi olabilir, stili de aynı derecede unutulmazdır. Geniş bir Alice bandı, çizgili denizci üstü, düğmeli hırka ve midi kalem etek, kanatlı eyeliner ile katlanarak femme fatale imajı yumuşatılmıştır. Filmin başka yerlerinde, soluk yeşil süslenmiş bir elbise giyer ve sarı saçlarını bob kesimli siyah bir peruk ile kapatır.

 

Cléo from 5 to 7 (1962)

“Ben güzel olduğum sürece, hayattayım” diyor Cléo, endişeli bir şekilde kanser olup olmadığını doğrulayacak tıbbi test sonuçlarını beklerken, endişesi görünüşüne olan saplantısında kendini gösterir. Sık sık aynalara bakar ve gün boyunca üçten az olmamak üzere kıyafetlerini değiştirir. İlk kıyafeti, sokakta yürürken rüzgarda uçuşan puantiyeli bir elbise, ikincisi melek gibi tüylerle süslenmiş bir gecelik ve sonuncu kıyafetinde ise kendisini kedi gözlü güneş gözlükleriyle kürklü bir şapka ve basit bir siyah elbise içinde görürüz.

 

Jules and Jim (1962)

Bu Fransız Yeni Dalga klasiğinde ebediyen şık olan Jeanne Moreau, Jules ve Jim’in hayatlarına getirdiği spontane ve macera duygusuyla sinemanın ilk manic pixie dream girl’lerinden biri olarak tanımlanabilecek özgür ruhlu Catherine rolünü oynuyor.

Film, ana üçlünün yüzyıl dönümü dönem kostümleriyle başlar ancak savaştan sonra kıyafetleri çok daha modern bir hale gelir. Catherine, rahat elbiseler veya büyük kazaklarla basit beyaz etekler giyerken erkekler bugün bile aynı derecede şık görünen rahat kablo örgü kazaklar ve hırkalar giyerler. Ancak en unutulmaz giysi, şüphesiz Catherine’in beyaz kürkle süslenmiş siyah deri paltosudur.

 

Breathless (1960)

Birçok pixie saç kesimine de ilham veren filmde, Jean Seberg ve Jean-Paul Belmondo yalnızca Fransız new wave tarzı için değil aynı zamanda Fransız tarzının yıllarca tonunu da belirlediler. Belmondo, başında tehlikeli bir şekilde duran bir fötr veya düz şapka ve dudaklarından sarkan bir sigara ile çeşitli bol kesim takım elbiseler giyer.

Amerikalı gurbetçi Seberg, ilk olarak ekranda New York Herald Tribune tişörtü ve kısa siyah pantolon, zarif loaferlar içinde görülür. Ancak başka sahnelerde de kendine özgü Parisli denizci çizgileri taşır. Genç ve özen gösterilmeyen estetik, bugünün romantikleştirilmiş Fransız modası versiyonuna yaslanarak zamansız ve dayanılmaz derecede havalı bir stil mirası başlattı.

 

And God Created Woman (1956)

Brigitte Bardot’nun çıkış yaptığı film, Ve Tanrı Kadını Yarattı! Savaş sonrası sakin bir Fransız kasabasında geçen filmde Bardot’nun canlandırdığı Juliette, her karşılaştığı erkeği cezbetmesiyle skandal yaratır ve sembolik olarak vücuda oturan kırmızı bir elbise giyerek tanınır. Pierre Balmain tarafından tasarlanan Juliette’in kıyafetleri, lila keten gömlek elbisesi, dar etekler, rahat tişörtler, kısa koyu kotlar ve diz boyu broderie anglaise gelinlik gibi özgür ruhlu karakterini mükemmel şekilde yansıtır ve Bardot’nun Fransız bomba kızı statüsünü pekiştirir.

 

La Règle du Jeu (1939)

Jean Renoir’ın burjuva tanıdıklarının kırsal malikanesinde bir hafta sonu geçirdiği satirik bir film olan Oyunun Kuralı’nın kostümlerini Coco Chanel tasarladı. Gardıropları, şık av ceketleri, kürk mantolar ve lüks ipek geceliklerden oluşuyor.

Filmde bir kostüm partisinde ise misafirler iskelet kostümleri, ayı kostümleri ve geleneksel Alman kıyafetleri giyerler. Film, ödünç alınmış bir yün palto yüzünden meydana gelen ölümcül bir kimlik yanılgısıyla sona erer.

Yorumlar