Japonların kadim hayat felsefeleri, zihninizi temizlemek ve alınacak en iyi yolu belirlemek için gerçekten yararlı olabilirler. Japon felsefeleri bize hem kendimize hem de başkalarına karşı daha nazik, daha farkında ve daha dikkatli olmayı öğretir. Başkalarına ve kendine saygılı davranmaya değer veren insan için bu felsefeler yol gösterici olabilirler.
Kadında, erkekte, objede veya yemekte, kısacası her şey kusursuzluğun arandığı ve kusursuzluğun bir avantaj gibi görüldüğü dünyamızda ilaç gibi gelen bir Japon felsefesi var. İsmi Kintsugi olan bu felsefe aynı zamanda kökeni yüzyıllar öncesine dayanan bir Japon geleneği. Kırılan çömlek, vazo, tabak gibi objelerin çatlaklarını toz altınla onaran ve ona yeni bir kimlik kazandıran Kintsugi tekniğiyle, objenin kusurları daha da bir göz önüne çıkarılıyor ve hayattaki değeri de farklı bir yöne evriliyor.
Atmak yerine onu kusurlarıyla kabul eden ve çatlakları altınla birleştirilen bu objeye yeni bir hayat veriliyor aslında. Kintsugi, hayatın pek çok alanına uygulayabileceğimiz bir felsefe. Modern sanata da ilham vermiş olan bu kadım Japon geleneğinin pek çok örneğini dünyanın önde gelen müzelerinde, sanat galerilerinde ve sergilerde görmeniz mümkün.
Derin anlamlar taşıyan bu tamir şeklinin felsefesi bir diğer Japon yaşam sanatı olan wabi-sabi ile benzerlik gösterir. Her ikisi de mükemmel olmayanı kucaklamayı önerir.
Hayatı dibine kadar nasıl yaşayabiliriz? Wabi-Sabi’ye sorarsak dünyayı kusurlu, bitmemiş ve geçici olarak kabul edip bu gerçeği kutlayarak derdi. Bunu başarabilmek, neredeyse özgür hissetmeye eşdeğer olurdu herhalde…
Geleneksel Japon estetiğinde wabi-sabi, geçiciliğin ve kusurluluğun kabulüne odaklanan bir dünya görüşüdür. Bu nedenle de Kintsugi ile akraba sayılırlar. Kabaca ‘mütevazi sadeliğin zarif güzelliği’ anlamına gelen wabi ve ‘zamanın geçmesi ve ardından gelen bozulma’ anlamına gelen sabi kelimeleri birlikte, kendimizin iyi ve kötü yanları ile yaşamın asimetrisini nasıl kucaklayacağımıza işaret ederler. Ancak Budist rahiplerin, kelimelerin anlayışın düşmanı olduğuna inanmaları gibi, bu açıklama da sadece konunun yüzeyini gösterecektir.
Wabi-sabi, modern dünyanın mükemmellik saplantısından kaçabileceğimiz bir sığınak sunar ve kusurları daha anlamlı – ve kendi yollarıyla güzel olarak kabul eder. Yani biz insanlara, güçlü yönlerimizi kutlarken kusurlarımızı da kucaklamamızı öğütler. Hayat -yara izleri, gülme çizgileri ve kaşlarınızı çattıran hatıraları ile- mükemmel değildir. Ancak tam da bu nedenle eşsiz ve güzeldir. Yapılması gereken de bu güzelliği kucaklamaktır, hepsi bu!
Yeşilin hakim olduğu bir ormanda yürüyüş yaptığımızda ve havasını içimize çektiğimizde ne kadar iyi hissediyoruz, öyle değil mi? Bu terapi gibi gelen his Japon kültüründe önemli bir yere sahip. Hatta ismi de var: Shinrin-yoku. “Forest bathing” yani “orman banyosu” olarak Türkçeleştirebileceğimiz bu akım dünyada da günden güne yayılıyor. Temelinde ormanı ve içinde barındırdıklarını tüm duyularınızla hissetmek, deneyimlemek ve onunla aranızda bir bağ kurmak yaratıyor. Orman terapisi olarak da bilinen bu kavramın gerçekten de terapi gibi bir etki bıraktığı, Japon tıbbında sık sık başvurulduğu ve ihtiyacı olan kişilere zihinsel ve fiziksel fayda sağladığı biliniyor. Ormanla bağ kurarken ister sakince yürüyebilir isterseniz de bir ağacın gölgesi altında oturup duyularınızı açarak dünyayı dinleyebilirsiniz.
Burada esas olan doğanın kokusu, sesleri, görüntüsü ile onun iyileştirici gücünü tüm duyu organlarınızla benimsemek ve içselleştirmek. Bu terapiyi kendinize uygularken koşu, egzersiz gibi bedeni zorlayan aktivitelerden bağımsız bir şekilde hareket etmeniz ve elektronik cihazlardan uzak kalmanız önem taşıyor. Dijital dünyaya bir süre ara vermek doğanın gerçek güzelliklerini keşfetmenizi sağlamak için ilk adım. Stres seviyenizi düşüren ve bağışıklık sistemine faydalı olduğu bilinen bu aktivite farkındalığınızı da arttıracaktır. Belki de defalarca yürüdüğünüz bir parktaki o haşmetli ağacı ilk defa fark edeceksiniz. Ağacın size sunduğu yeşilin her tonunu keşfettiğinizde, hayatınızdaki fark etmediğini ufak detaylarda zihninizde filizlenecektir.
Bu konu hakkında araştırmalar yapan Japon hekim Dr. Qing Li’nin “Forest Bathing: How Trees Can Help You Find Health and Happiness” isimli bir kitabı bulunuyor. Rehber niteliğindeki bu kitapta Dr. Li, orman terapisinin tansiyon seviyelerini dengelediğini, bağışıklık sistemi güçlendirdiğini, vücudun enerjisini düzenlediğini ve stresi azalttığını kendi çalışmaları üzerinden anlatıyor. Siz de ister bir ormanda, ister bir parkta veya evinizin bahçesinde doğanın renklerine dikkatle bakarak, ayağınızın altındaki toprağı hissederek, hayvanların ve ağaç yapraklarının sesini duyarak doğayla aranızda bağ kurmayı deneyin. Yaşları yüz yılları aşmış ağaçların öğretecek pek çok şeyi olduğuna emin olabilirsiniz.
Ichi-go ichi-e (yojijukugo) Japoncada dört karakterli deyimdir. “Sadece şimdilik” ve “ömür boyu bir kez” olarak çevrilebilir. Daha şairane bir şekilde açıklamak gerekirse, şu anda deneyimlediğimiz şey bir daha asla yaşanmayacak. Bu nedenle, her anı güzel ve paha biçilemez bir hazine gibi görüp değerlendirmeliyiz. Anın avcıları olmalıyız!
Ichigo ichie, her anı gözlemleme ve sevme fikrini ile başkalarıyla uyum ve yaşam sevgisini sağlamak için bu dikkatli gözlemi kullanma pratiğini kapsar. Budizmin Japon versiyonu olan Zen’in öğretileri bize ichigo ichie’yi günlük yaşamımıza dahil etmek için birçok fırsat sunar. Aşağıdaki sekiz yönerge, anda kalmanın gücünü arttırmak için özellikle yararlıdır:
Japonya’daki kadim bilgelik, bir kişinin yemek masasından asla %100 dolu bir mide ile kalkmaması gerektiğini öğütlemektedir. Konfüçyüsçü öğretisi olan Hara Hachi Bu kabaca, “10’da 8 parçan dolana kadar ye” olarak Türkçeye çevrilebilir. Modern haliyle karnınızı %80 doyurun da denilebilir.
Aşırı yiyip karnınızı tıka basa doldurduğunuzda sindirim süreciniz normalden çok daha uzun sürecektir. Bu da aslında hücresel oksidasyonu hızlandırır ve sizi daha hızlı yaşlandırır. Hara Hachi Bu öğretisinin kanıtlanmış çeşitli sağlık yararları var. Öncelikle asla şişmanlamazsınız ve güçlü bir sindirim sistemine sahip olursunuz. Ayrıca bu tür beslenme obezite, asit reflü, gastrointestinal problemler ve metabolik bozukluklardan kaçınmanıza yardımcı olur. Yüzyıllardır bu prensibi takip eden Okinawan sakinlerinin kanlarında serbest radikal seviyesinin yok denecek kadar az olduğu da saptanmıştır. Kandaki düşük serbest radikal seviyesi demek, kardiyovasküler hastalıklar, kanser ve yaşlılığa bağlı diğer hastalıklardan muzdarip olma ihtimali de düşük demektir.
Bu kelime üç farklı ‘kaji’nin birleşiminden meydana gelir. Bileşikteki üç kanji “reddetme – atma – ayrı” anlamına gelir: 断 dan – reddetmek, 捨 sha – atmak, 離 ri – ayırmak. Hayatınızı, hem fiziksel hem de zihinsel olarak toparlamak ve dağıtmamak adına izlemeniz gereken üç adımdır bunlar. Kısaca da aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Budizm ve yogada da kendine yer bulan bu fiziksel ve psikolojik temizlenme-toparlanma hali üzerinize binen yükün imha edilmesi gerektiğini salık verir. Kendinize çok fazla yüklenmeyin ve hafifleyin. Kuş gibi hafif olun hatta…
Kaizen, yaptığınız her şeyi organize etmenize yardımcı olan bir Japon verimlilik felsefesidir. Kısacası, “sürekli, sürekli iyileştirme” anlamına gelir ve her yerde, her işte uygulayabileceğiniz zihinsel bir durumdur aslında. “Daha iyi olma konusunda daha iyi olun!” der kaizen. Her şeyi düşünmenin ve organize etmenin bir yoludur.
Kaizen felsefesi ilk olarak II.Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre sonra, birkaç Japon şirketi, işleri her zaman yapıldığı gibi yapmanın kötü bir fikir olduğunu, özellikle de onları daha rekabetçi hale getirecek daha iyi seçeneklerin mevcut olduğu fikrini benimsediklerinde ortaya çıktı. Batılı rakiplerden ve üretim yöntemlerinden esinlenilen kaizen, ürün, zanaat veya bunu yapan insanlara aynı anda saygı gösterirken, iş uygulamalarını ve üretim yöntemlerini iyileştirmek ve akıllıca düzene koymak için şirket çapında çabalarla eş anlamlı hale geldi. Elbette ki kaizen felsefesini hayatınızın her alanına yayıp yapmak istediğiniz her işin temeline oturtabilirsiniz.
Bu sürekli iyileştirme hali altı adıma ayrılabilir:
Ikagi “varlık nedeni” anlamına gelen Japonca bir kavramdır. Kelime, hayatta bir kişinin hayatını değerli kılan ve bireyin kendisine yaşam için anlam ve tatmin duygusu bir amaca sahip olmasını ifade eder. Japonya’da milyonlarca insan her sabah yataktan kalkmak için nedene, bir ikagi’ye sahiptirler. Aslında hepimiz sahip değil miyiz? Ya da sahip olmamız gerekmez mi?
İkigai kelimesinin kökeni Heian dönemine (794 ila 1185) kadar uzanır. Birçok sosyolog, bilim adamı ve araştırmacı, bu kadim fenomenin arkasındaki yararlılığı ve gerçeği araştırmış ve çok ilginç sonuçlara varmışlardır. Her bir araştırmada ortaya çıkan ortak sonuç ise, ikigai’nin sizi daha uzun ve daha verimli bir yaşama ittiğidir. Gerçekten de amaçsız bir hayat boş bir hayat değil midir?
Ikigai dört ana elementin birleşimi olarak düşünülür:
Kendi ikigai’nizi keşfetmenin, tatmin, mutluluk ve daha uzun yaşamın kapılarını araladığı söylenir. Kendi ikigai’nizi bulmak ve uygulamak için, işe aşağıdaki dört soruya içtenlikle cevap vererek başlayabilirsiniz:
Bu içeriğin güncellendiği tarih 22/03/2020 14:56
Leave a Comment