Dersinizi çalışıp gönül rahatlığıyla zaplamanız adına, Netflix’in Eylül Ayı tazelerini sizin için listeledik.
Yabancı dizi hayranları için büyük bir gün, Borgen nihayet Netflix’te! Başarılı Danimarka siyasi gerilimi, 10 yıl önce yayınlandığında uluslararası bir sansasyon haline gelmişti, ancak 3. Sezon içinde final yaparak tadını damaklarda bırakmıştı. Bu eylül ise Borgen, yeni sezonu ile yıllar sonra ekranlara dönüyor. Bunun için pek tabi Netflix’e teşekkür etmek gerek. Zira Netflix, dizinin yayın haklarını satın alarak hikayeyi devam ettirecek.
Danimarka’nın ilk kadın başbakanı seçilen Birgitte Nyborg’un hikayesini anlatan Borgen’in ilk üç sezonu da platformda olacak pek tabii.
Karısının doğumuna yetişmeye çalışan Peter, havalimanında denk geldiği Ethan yüzünden uçuş yasağı alır ve Ethan hatasını affettirmek için Peter’i çocuğunun doğumuna yetiştirmeye söz verir. Kısacası klasik bir Amerikan komedisi, klasik bir Pazar öğleden sonra filmi, keyifli bir yakın tarih nostaljisi.
Felipe Esparza, son yılların sevilen komedyenlerinden biri. Rahat ve çoğu insan için bağdaştırılabilir komedi tarzını izlemek ise her daim keyifli. 2010’da NBC’nin Last Comic Standing ödülünü kazanarak büyük çıkışını yapan komedyen, eylül ayında bir değil iki Netflix Original’i ile platformdaki yerini alacak ve aylık komedi ihtiyacınızı karşılayacak.
1994-96 yılları arasında Nickelodeon’da yayınlanan altı sezonluk Sister Sister, eylül ayında Netflix’teki yerini alıyor. Yıllar sonra bir alışveriş merkezinde şans eseri karşılaşan kız kardeşlerin eğlenceli yeniden birleşme hikayelerini anlatan dizi tam bir 90’lar klasiği! Nickelodeon’un Tia ve Tamera Mowry kardeşlerinin başrolde olduğu sitcom ile çocukluğunuza dönebilirsiniz.
Yönetmen Derek Cianfrance’ın meşhur draması, motosiklet sürücüsü Luke’un (Ryan Gosling) çocuğu için bir suç işlemeye karar vermesiyle başlıyor. Polis Avery’nin (Altın Küre Ödülü adayı Bradley Cooper) araştırdığı olay sonucundaysa bu iki adam, her ikisi üzerinde yıkıcı bir etki yaratacak gergin bir çarpışma rotasında yeniden karşılaşıyorlar. Hunger ve Shame filmlerinden tanıdığımız görüntü yönetmeni Sean Bobbitt’in dokunuşlarıyla şahane karelere imza atan filmi daha önce izlemediyseniz, şimdi mutlaka listenize ekleyin.
Güzel bir iş, eş ve çocuk ile Wendy, sorunsuz ve normal bir hayat yaşıyor gibi gözüküyordur. Marek ile tanıştığı zamansa kendiyle ilgili şok edici bir keşifte bulunur: doğaüstü güçlere sahiptir! Wendy, tek özel kişinin kendisi olmadığını çabucak keşfeder. Fakat bu güçler bir lütuf mudur yoksa lanet midir? İzleyince çözeceksiniz.
İngiliz yapımcı Tim Wardle tarafından yönetilen film, 1980’lerde birbirlerini rastgele bulan ve anında medyanın sevgilisi olan üçüzlerin hikayesini anlatıyor. Röportajlar yapan, aynı kıyafetleri giyen ve soruları ürkütücü bir şekilde eşzamanlı olarak yanıtlayan üçlü o kadar hızlı bir bağ kurar ki, neredeyse üç farklı aile tarafından büyütülmedikleri hissi verir. Fakat pek tabi, akıl almaz ve rahatsız edici olaylar tek tek baş göstermeye başlayacaktır.
Bu ayın iddialı yapımlarından biri olan Away dizisinde, Hilary Swank’ı uluslararası uzay ekibiyle tehlikeli bir göreve çıkmak için kocasını ve kızını geride bırakmakta zorlanan bir astronot olarak görüyoruz. Yapımcılığını Jason Katims’in üstlendiği dizi Swank’ın “I am Mother”dan sonra Netflix ile ikinci birlikteliği. Cosmic horror janrını seven çiftin bu son projesi, izleyenler tarafından çok yüksek puanlar alamasa da eğlenceli sahneleri ile sizi etkileyebilir.
Iain Reid’ın aynı isimli romanından Charlie Kaufman’ın senaryosunu uyarladığı film, şimdiyi ve geçmiş travmaları birbiriyle harmanlıyor. I’m Thinking of Ending Things, aslında bir korku filmi. Ancak filmin korku öğeleri hayaletler değil karakterlerin ta kendisi.
Peki film ne hakkında?
Kötü hava koşuları yüzünden tehlikeli bir geceye dönüşen karlı bir günde, yeni erkek arkadaşının ailesiyle tanışmaya giden bir kadının basit hikayesi aslında. Tabi bu, çok yüzeysel bir özet. Ancak hiçbir Kaufman filmi yüzeyde başarılı olamaz! Zira, Kaufman’ın “Being John Malkovich”, “Eternal Sunshine of the Spotless Mind” ve “Synecdoche, New York” filmleri gibi Iain Reid’in beğeni toplayan romanının bu uyarlaması da insanlık durumu analizine gerçeküstü bir yaklaşım getiriyor.
Bu eylül ayında Netflix, başarılı yakın tarih klasiklerini çatısı altında toplamayı hedeflemiş gibi gözüküyor. Çünkü Fear and Loathing in Vegas, hatırı sayılır fanlarıyla bu tanıma uyuyor. Takvimler 1972’yi göstermektedir, Vietnam savaşında birçok gencin ne uğrunda olduğunu bilmeden öldüğü yıllardır. Böylesi bir atmosferde gazeteci Raoul Duke ve avukatı Dr Gonzo kendilerine merhem olmasını istedikleri bir yolculuğa çıkarlar. Film de zaten bundan sonra başlar zaten.
Netflix’in Benelüks menşeli dizisi Undercover, Hollandalı ve Belçikalı iki polisin, ecstasy ticareti yürüten bir şebekeye sızış hikayesine odaklanıyordu. Dizisinin ikinci sezonun da ise silah ticaretinin karanlık labirentlerini mercek tutacak. Dizinin tüm ikinci sezon bölümleri eylülde Netflix’te yerini alırken yeni sezon için, en iyi ihtimal, önümüzdeki ilkbaharı beklememiz gerekecek.
Dr. Seuss’un efsaneleşmiş hikâyesinden bir kez daha, bu sefer animasyon olarak uyarlanan The Grinch’i hepimiz tanıyoruz. Bir mağarada sadık köpeği Max ile yaşayan bu huysuz ve alaycı yeşil karakter Noel’i çalmayı kafasına koyar, çünkü insanları mutlu ve coşkulu görmek sinirini bozmaktadır. Fakat aslında tek ihtiyacı biraz sevgidir. İnsanın içini ısıtan bu filmi izlemek için yılbaşını beklemenize ise hiç gerek yok.
Netflix’in ilk orijinal Güney Afrika belgeseli My Octopus Teacher, bir yumuşakçaya hayran olan adamın gerçek hikayesini ve bu ilişkinin kendi insanlığıyla daha derin bir şekilde bağlantı kurmasına nasıl yardımcı olduğunu anlatıyor.
Craig Foster, Afrika kıtasının ucundaki buz gibi okyanusta yıllarca yüzdükten sonra, beklenmedik bir öğretmenle tanışır: olağanüstü bir merak sergileyen genç bir ahtapot. Onun inini ziyaret edip aylarca hareketlerini izleyerek sonunda hayvanın güvenini kazanır ve insan ile vahşi hayvan arasında daha önce hiç görülmemiş bir bağ geliştirirler. Bu belgesel film izlenmeyi fazlasıyla hak ediyor.
Zombi severlere müjde! Güney Kore’de dikkat çekici bir galanın ardından, son model bir zombi gerilim filmi olan Alive, 8 Eylül’de Netflix’de uluslararası prömiyerini yapacak.
Dünya koronavirüs salgınıyla boğuşurken filmin zamanlaması tuhaf kaçabilir. Zira konusu, Seul’ün her yerine aniden yayılan ve hızla kontrolden çıkan gizemli bir virüs salgını hakkında. Gerisini biliyorsunuz zaten…
High School Musical’ın arkasındaki adam, müzikleri akılda kalma garantili yeni bir gençlik serisiyle geri dönüyor. Bir Brezilya dizisinden uyarlan Julie and the Phantoms, annesinin ölümünden sonra müzik yapmayı bırakan lise öğrencisi Julie’nin hikayesini anlatıyor. 1995 yılında ölen üç müzisyenin ruhu Julie’nin annesinin kayıt yaptığı eski stüdyoda göründüğünde, kahramanımız şarkı söylemeye ve söz yazmaya olan sevgisini yeniden keşfediyor. Hayaletler ile Julie birlikte, Julie and the Phantoms adında yeni bir grup kurarak işe girişiyorlar.
Fransız komedi dizisi Family Business, otun Fransa’da yasallaştırılmak üzere olduğunu öğrenen ve durumu kendi lehine çevirmek için yepyeni bir fikir ortaya koyan başarısız girişimci Joseph’in etrafında dönüyor. Sıra dışı mizahı, gülme garantili anları ve harika bir oyuncu kadrosunun dikkat çekici performanslarının aşırı derecede orantılı karışımı olan dizinin ikinci sezonu, eylül ayı itibariyle Netflix’te olacak.
Netflix’in yeni dizisi The Duchess dizisinin yaratıcısı ve başrol oyuncusu Katherine Ryan’ı stand-up showlarından hatırlayabilirsiniz. Kanadalı komedyen yeni dizisinde de küstahça komik ve agresif sayılabilecek şakalar sunuyor. Tuhaf anlarla dolu The Duchess’in ilk sahnesi, Ryan’ın yarı otobiyografik karakterinin dokuz yaşındaki kızını okula pijama ve üstü “World’s smallest pussy” sözleriyle süslenmiş bir sweatshirt ile okula götürmesiyle başlıyor desek, neden bahsettiğimizi anlayabilirsiniz.
Tüm zamanların klasiklerinden olmayı başarmış A Star is Born’un hikayesiyle ilk kez 1937 yılında tanışmıştık. Ardından 1976 yılında film Barbra Streisand’ın performansıyla efsaneleşmişti. Filmin son çevriminde ise, sıradan ama başarılı olmak isteyen şarkıcımıza Lady Gaga hayat veriyor. Tanıdık ama her zaman da kendini izlettiren bu şöhret basamaklarını tırmanma hikâyesi, aslında Yeşilçam klasiklerinden dahi aşina olduğumuz bir mit. Dolayısıyla bu filmi diğerlerinden farklılaştıran unsurlara odaklanmak gerek; yani Lady Gaga’ya ve ilk yönetmenlik denemesiyle Bradley Cooper’a.
Netflix’te çok sayıda A class oyuncusu ile Oscar sinyalleri çalan iddialı bir prodüksiyon görmeyeli uzun zaman olmuş gibi geliyor. Neyse ki eylül ayında yayında olacak The Devil All the Time, bu yoksunluğu karşılayacak gibi.
Robert Pattinson, Tom Holland ve Bill Skarsgard’lı oyuncu kadrosu ile film, ünlü yazar Donald Ray Pollock’un bir romanına dayanıyor. II. Dünya Savaşı ile Vietnam Savaşı arasındaki süreci, gotik güney tarzında bir aile destanı tadında tasarlayan psikolojik gerilim türündeki filmde, savaş sonrası inançları sarsılan insanların hikayelerini izleyeceğiz.
Criminal, farklı yönlere sahip bir polise draması olarak ilk sezonu ile baya dikkat çekmişti. İlk sezonu, dört ayrı bölgede (İngiltere, Fransa, Almanya ve İspanya) dört bölüme ayrılmış ve her ülkeden crème de la crème oyuncular başrollerde boy göstermişlerdi.
Kendi türü içinde tamamen orijinal olarak kabul edilen dizi ikinci sezonu ile eylülde Netflix’e dönüyor. Yeni sezonda da şüphelinin davranışlarından, sandalyede oturuşuna kadar her detayda suçluluk veya masumiyet avına çıkacağız gibi gözüküyor.
Mario Casas’ın yönettiği yeni Netflix filmi The Paramedic, ambulans ve acil serviste sağlık görevlisi olarak çalışan Ángel’in hikayesini anlatıyor. Korkunç bir kaza geçirdikten sonra, karısı Vane ile birlikte hayatı çökmeye başlayan Ángel sadakatsiz olduğu fikrine takıntılı olarak, hayatını kaçmanın zor olacağı bir cehenneme çeviriyor. Catalunya’nın farklı yerlerinde çekilen bu İspanyol filmine, eylül ayının bir akşamınızı mutlaka ayırabilirsiniz.
Jurassic Park hayranlarını umuyoruz ki mutlu edecek olan bu CGI serisi, Netflix ve Universal Studios’un yanı sıra Amblin Entertainment ve DreamWorks Animation’ın da dahil olduğu büyük ortaklı bir proje. Çok da şaşırtıcı olmayacak şekilde macera kampındaki bir grup gencin hikayesine odaklanan bilimkurgu-macera türündeki dizi, Jurassic Park serisinin ilk resmi dizisi olma özelliği taşıyor.
Canavarlar doğmaz, yaratılırlar. American Horror Story’nin yaratıcısı Ryan Murphy’den yepyeni ve rahatsız edici bir dizi, bu motto ile Netflix ekranlarına çıkmaya hazırlanıyor.
One Flew Over the Cuckoo’s Nest filminde Oscar ödüllü Louise Fletcher tarafından ölümsüzleştirilen kötü hemşire Ratched’ın köken hikayesini anlatan filmde, Emmy ödüllü Sarah Paulson’ın ikonik rolü üstleniyor. Paulson’un yanı sıra, Sex and the City ikonu Cynthia Nixon ve her daim büyüleyici Sharon Stone gibi yıldızlardan oluşan sağlam bir kadrodan bahsediyoruz. Daha şimdiden heyecanlandık.
Ölüm kasvetli bir konudur, ancak cenazelerin de öyle olması gerekmez.
25 yıllık evliliğin ardından kocasının ani ölümü ile Karla Fazius’un dünyası paramparça olur. Beklenmedik bir şekilde ve ailesini şaşırtarak, cenaze gününde kendine yeni bir amaç edinir: methiye yazarı olmak. Karla, cenaze evi sahibi Andreas Borowski ile birlikte, sevdiklerini kaybedenlere yardım eder ve onlara son vedalarını yazmalarında yardımcı olur. Ancak kendi kaybının üstesinden gelmekte zorlanmaktadır.
Netflix Almanya’nın orijinal komedi draması keyiflik bir seyir vadedebilir.
İnsanlık tarihinde çok az edebi eser, Sir Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes’u kadar sayısız ekran yinelemesine sahip olsa gerek. Ancak dahiyane dedektif, bir sonraki filminde başrolde olmayacak.
Bu eylül Netflix’e gelecek Enola Holmes, Amerikalı yazar Nancy Springer’ın bir dizi genç yetişkin romanına dayanan yepyeni bir bakış açısı sunuyor. Yakışıklı Witcher Henry Cavill’in Sherlock’u, Stranger Things yıldızı Millie Bobby Brown’un Sherlock’un kız kardeşi rolünü üstlendiği yapım yıldızlarla dolu olduğu kadar aksiyonla da dolu gibi görünüyor.
16. yaş gününde annesinin kaybolduğunu öğrenen Enola, işin peşini bırakmaz ve kardeşlerinden yardım ister. Kardeşlerinden biri Sherlock olmasına rağmen beklediği desteği göremeyen Enola annesini kendi çabalarıyla bulmaya çalışırken tarihin akışını değiştirebilecek bir komplonun ortasına düşer ve tahmin ediyoruz ki biz de izlemeye doyamayız.
Sudden Death filmini hatırlıyor musunuz? Jean-Claude Van Damme, Powers Boothe’un önderliğinde, koca bir stadyumu rehin tutan bir grup teröristi alt eden itfaiyeciyi canlandırıyordu! Ah ve evet, Başkan Yardımcısı da dahil herkes o hokey maçındaydı. Gerçek bir ‘boş’ Amerikan aksiyonuydu; öyle ki Van Damme’nin kötü adamlardan birini tavuk kemiğiyle boynundan bıçakladığı bir sahne yer alıyordu. Eylülde ise bu film, yeni versiyonuyla Netflix’teki yerini alacak. Sudden Death’in yeniden yapımı, Welcome to Sudden Death olarak ismini revize etmiş. Biz ise yeniden çevrimin, tüm bu yargılayıcı tavırlarımıza “komik bir dokunuş” katacağını umut ediyoruz.
Bu içeriğin güncellendiği tarih 05/10/2020 12:19
Leave a Comment