Hepimizin yapılacak listesi olmalı ve bunlara üşenmeden, ertelemeden hayata geçirip tik atmaya başlamalıyız. Listemde yer alanlardan birisi de yurtdışında festivale gidip, festival keyfini sonuna kadar yaşamaktı. Bunun için rotamı Oslo’ya çevirdim. Her sene Şubat sonu Mart başlangıcı gerçekleşen By:Larm Festivali’ydi rotam.
Aramızda kalacaksa sizle şu sırrımı paylaşabilirim, festival alanına ayak basana kadar ne festival sanatçılarından ne de şarkılarından haberim vardı. Baştan sona kadar spontane gerçekleşen ve iyi kilerle en çok da yeniliklerle dopdolu bir festival oldu. Festival mevzusuna değinmeden önce bir çılgınlık tavsiyesi vereyim. Kışın Norveç soğuğunda suya girmek desem? Bununla da kalmayıp buz parçalarının olduğu suda yüzmek desem? “ Delilik bu” diyebilirsiniz annem gibi ama bir anlatayım siz de bu fikre alışıp yapılacak listenize ekleyeceksiniz.
Öncesinde sauna keyfi sonrasında da nefesinizi tutup kendinizi Norveç’in soğuk sularına bırakma. Merdivene yaklaştığınızda zaten etrafta birileri varsa bir anda tribüne dönüyor artık sizin o suya girmeniz milli bir gurur haline geliyor😊 Suya girdikten sonra tüm bedeniniz en ufak noktasına kadar uyanıyor.
Şimdi biraz detaya gireyim; gitmeden önce iki yer vardı aklımızda bir Kok Oslo ikincisi de Salt. Festival döneminde gideceğimizden Salt’tada partiler olacağı için yoğunluk sebebiyle o riski hiç almayıp direk Kok Oslo seçeneğine yöneldik. Rezervasyonunuzu ve ödemenizi internet üzerinden yapıyorsunuz, grupça da kapatabilirsiniz saunayı ya da 10 kişilik saunada rez. yaptırabilirsiniz.
Havlunuzu yanınıza alıyorsunuz, yanınıza su almayı da sakın unutmayın.
Saunaya tahammülü olmayan ben ilk seferde suya girmeden sabırsızlanıp direk girmeye çalıştım bu sıcağa dayanamayacağım diye, sonuç tabii ki güzel olmadı ayaklarımı hissedemedim. Diğer seferlerinde sabırlı olup vücut ısımı iyi bir şekilde ayarladığım için hiç sıkıntı olmadı. Hatta gruptan birisi telefonunu hoparlöre bağladığı 90’lar şarkılarıyla dans ediyordum.
Şunu söylemekte fayda var “ Yok ya asla üşümüyorsunuz” diyemem, sauna sadece soğuktan vücudunuzun hareket edemeyecek derecede uyuşmasını engelliyor ama inanın bu deneyim için üşümeye değer. Suya girdikten sonra duş imkanı da yok. 1 saatiniz var bu size rahat rahat yetiyor, saçınız da kuruyor 4 kere de rahat bir şekilde suya girmiş oluyorsunuz.
Sauna deneyiminden sonra gelelim By:Larm Festivali’ne. Sevgili Nordik Simit bahsetmeden önce bu festivalden bir haberdim ancak Karadeniz Turu’nda öyle güzel anılarını paylaştık ki festivalle ilgili acaba nasıl olur diye düşünürken bir anda kendimi Oslo’da buldum.
Bu festivalin en güzel özelliği Kuzey ülkelerinin birbirinden farklı tarzdaki genç yeteneklerinin performanslarını izleyebiliyorsunuz. Birçok farklı mekanda gerçekleşen konserlerin organizasyonu gerçekten kusursuzdu. Bazı konserler sokakta, bazıları kiliselerde…
Festival programı dopdolu hepsine yetişebilmeniz imkansız o yüzden saatlerle birlikte kendinize iyi bir program hazırlamanız gerek. Hem nordik müzikle hem de festivalle hiçbir alakası olmayan biri olarak şunları diyebilirim özetle; festivalin organizasyonu A’dan Z’ye kadar kusursuzdu, sanatçıların hepsi birbirinden mütevazi ve yetenekliydi, Oslo dönüşü orada konserlerini izlediğim sanatçıların şarkıları bir anda müzik listemin favorileri haline geldi ve şimdiden 2020 festivali için sabırsızlanıyorum!
Gelelim benim festivalde favorilerim haline gelenler;
Moyka’yı sahnede izlediğimde enerjisine, sempatisine hayran kaldım sahneyi öyle güzel dolduruyordu ki, Moyka – Colder kesinlikle dinlemelisiniz!. Margrete ise festivaldeki ilk dinlediğim sanatçıydı. Kulturhuseti Oslo’da izlerken, sesinin verdiği huzura kendimi bırakmıştım. Margrete – Joy özellikle uzun yolculuklarda sizlere eşlik etmelik.
Belki gülecekseniz ama hayallerimden biri kimseyi umursamadan sokakta dilediğimce dans etmekti ve bu hayalimi Arif’in sokaktaki konserinde gerçekleştirdim. Hayatımda bu kadar gülüp dans ettiğim bir gece yoktu, Arif – Alene ise favorimlerimden.
Sanırım en büyülendiğim sahne performansı Pen Gutt’ın, Kulturkirken Jakob adlı kilisede gerçekleşen konserde sıra dışı bir performansı izlerken hayranlıkla hiç bitmesin istedim. Pen Gutt – Independent listenize almalısınız ve son olarak Alexander Oscar- I’m so complicated.
Festivalden yemek yemeğe pek fırsat bulamasak da Munchies Burger gerçekten inanılmazdı, bira olarak big wave hamburger olarak da Classic Burger ( tatlı patates sadece hayal kırıklığıydı).
Oslo Street Food’un önünde hafta sonları uzun sıralar görmek mümkün, bana hem kalabalıklığı hem de birçok farklı yemeklerin kokusunun karışması pek hitap etmediği için sevemedim. Hem konserlerin gerçekleştiği hem de yeme-içme mekanı olarak geçen Kulturhuset ‘i listeye alabilirsiniz.
Tim Wendelboe Oslo’nun ödüllü kahvecilerinden; birbirinden farklı aromalar kahve keyfini ikiye katlıyor, ben yeşilçay aromalıyı tercih ettim. Hızlı bir şeyler atıştırmak istiyorsanız da W.B. Samson her öğün birbirinden farklı seçenekler sunuyor.
Ortamı keyifli mekanlardan birisi de Nighthawk Dinner, biz kahvaltı için tercih ettik ama diğer öğünleri de internet gördüğümüz üzere baya iddialı duruyordu. İç tasarımını oldukça keyifli bulduğum Fuglen’i de hem kahve hem de kokteyl için tercih edebilirsiniz.
Gün batımı keyfini kesinlikle Tjuvholmen‘de yakalamalısınız, sahile oturun ve gökyüzünün keyfini çıkarın.
Yorumlar