Düzenli, küçük bir alan fakat şehrin son yıllardaki büyüme hızından dolayı havaalanını da genişletmek zorunda kalmışlar ve her yerinde sessiz sakin yapım çalışmaları var. Havaalanı Gardermoen’de yani Oslo’nun kuzeydoğusunda kalıyor. ‘Oslo Lufthavn’ yazısını gördüğünüzde anlayın ki havaalındasınız 🙂
Oslo Lufthavn’dan tren (normal şehir hatlar, NSB diye geçer bir de express var), otobüs, metro, taksi ile seyahat edebilirsiniz. Biz şehir hatları trenini tercih ettik. Express olan biraz daha pahalıydı. Normal olan 93 NOK yani 10 Euro gibi bir şey oluyor. 25-30 dakikada şehir merkezine yani Oslo Central Station’a varıyor.
Eylül ayında gittiğim için çok fazla kış aktivitesi yapamadım hatta o kadar şanslıydım ki son gün hariç hava sıcak ve güneşliydi. Tabii sıcak ve güneş derken İstanbul’dakinden bahsetmiyorum. Bi pantalon, bi sweatshirt giymeli hatta akşam için de üstüne kalın bi mont almalı bir sıcak ve güneşten bahsediyorum 🙂
Ben çok şanslıydım çünkü Oslo’da arkadaşım yaşıyor. Oslo’nun en merkezi ve hareketli bölgelerinden Grünerlokka’da yaşadığı için 4 günlük seyahatimde neredeyse görülebilecek her yeri görme fırsatı yakaladım.
Grünerlokka’ya varır varmaz benim ilgimi Markveien sokağı boyunca yerlerini almış rengarenk vintage mağazalar çekti diyebilirim. Gezmesi, görmesi çok zevkli fakat biraz pahalı tabii 🙂
Neyse, Oslo’da şehir merkezinin kuzeyinde Winter Parc var ve içerisinde büyük kayak pistleri mevcut. İstediğiniz ekipmanı kiralayabiliyorsunuz, kayak kurslarına katılıp, özel dersler alabiliyorsunuz. Ayrıca ben profesyonelim diyorsanız Holmenkollen ski jump (uzun ve yüksek kayak pisti) ‘ın tepesinden kayabilir ve şehri panoramik olarak görebilirsiniz.
Tüm bunların yanında Oslo Fyord’u boyunca soğuk havadan donmuş insanlar için mükemmel bir fikir olan sokak saunaları var. Yürürken bir anda karşınıza çıkabiliyorlar. Kabin şeklinde, salaş, sadece 2 -3 kişilik küçük kulübeler… Randevu almanız, en azından oradaki telefonu aramanız gerekiyor müsaitliğini öğrenmek için.
Oslo’daki kısa süren yaz mevsimine rağmen şehirde o kadar çok yapacak şey var ki, 4 mevsimi yaşayan ülkeler biraz örnek almalı. Her yer park, bahçe, yollar geniş ve çocuklar için çok fazla alan bırakılmış.
Her köşede ailesi ile birlikte vakit geçiren çocukları görebilirsiniz. Bu arada her ailenin de en az 3 çocuğu var. E tabii refah ve gelir seviyesi en yüksek ülkelerin başında gelen Norveç’te Avrupa’nın nüfus oranında en hızlı büyüyen ülkesi olmasına da şaşırmamalı.
Yazın yapılabilecek en güzel etkinliklerden biri adalara gitmek. İstanbul gibi Oslo da bir çok adaya sahip. Bir çoğunun da yüzmek için sahili var. Bu adalar sessiz sakin, doğası korunmuş yerler. Oslo’luların çoğu haftasonu güzel havada adalardaki ‘Cabin’ dedikleri evlerine gidiyorlar.
Biz Hovedoya adasına gittik. Feribot’ a da Aker Brygge’den binebilirsininiz. Tüm otobüs ve metro için aldığınız Ruter biletleri feribotlarda da geçerli oluyor.
Adada 1 tane de restaurant var; Adı Klosterkroa. Mutlaka orada geleneksel yahni çorbalarından için ve sonrasında da havuçlu keklerinden yiyin. Brunch için de gelebilirsiniz.
Yine yapılabilecek ve benim de çok keyif aldığım Aker Brygge denilen bölgeye gidip 1 gün geçirmek olacaktır. Hem marina, hem mağazaların hem de bir çok pub, bar ve restorantların olduğu popüler bir bölge.
Uzun şehir turundan sonra Aker Brygge’e gidip sahil kenarındaki ahşap minderlere kendimizi atıp güneşlendik. Sonrasında da etrafındaki bir çok restaurant yerine street food tercih edip waffle ve çin böreğine dadandık.
Oslo, gittiğinizde mutlaka zaman geçirmeniz gereken bir bölge. Bu arada dilerseniz bölgedeki otellerin teraslarına çıkıp bişeyler içebilir, şehri tepeden de izleyebilirsiniz.
Grünerlokka’da yine çok keyif alabileceğiniz, etrafı parklarla çevrili National Academy Of Arts binasına mutlaka uğramalısınız. İçine girilmese bile etrafında zaten sanat eserlerinin bulunduğunu göreceksiniz.
Bu Akademinin en büyük amaçlarından biri, (aslında tüm dünyaya örnek olabilecek bir felsefe bu) herkesi hem içeride hem de dışarıdaki alanlarda yüksek kalite sanat ile buluşturabilmek. Hatta bunun en iyi örneği de, Oslo Opera Binası olsa gerek. Bina başlı başına bir sanat eseri gibi şahşalı bir şekilde şehrin merkezinde ziyaretçileri kucaklıyor.
Halktan toplanan vergiler ile yapılan bu binaya, zamanı ya da ekonomik durumu olmayan insanlar gelip opera izleyemeseler bile sanatla iç içi olmaları için binanın her yerinde yürünebiliyor ve ziyaret edilebiliyor.
Oslo’nun en önemli ve tamamlayıcı bölümü diyebiliriz. Yine Avrupa’da rekor üstüne rekorlar kıran Oslo her yıl yapılan binlerce konser ile Avrupa’nın kişi başına düşen en yüksek konser sayısına sahip şehir olarak geçiyor. Rockefeller ve Sentrum Scene en bilinen, önde gelen sanatçıların konser verdiği mekanlarından ikisi.
Oslo Concert Hall ise klasik ve caz konserlerine ev sahipliği yapıyor.
Her daim bir festival bulabileceğiniz Oslo’ya gelmeden once mutlaka ne var ne yok diye visitoslo.com u ziyaret edin. Güncel bilgileri bulabileceksiniz.
Şehir zaten başlı başına açık hava müzesi gibi. Her yerde bir heykel, her yerde bir street art ile karşılaşmak mümkün.
Oslo’da 4 gün boyunca bir çok kafe gezdik fakat en favorim Akerhusstran’da bulunan Vippa oldu diyebilirim. Deniz kenarında koca bir hangardan bozma gibi yüksek tavanlı bir bina, çeşitli dünya mutfaklarının bir arada olduğu kocaman bir yer. Hem içi hem de dışarısındaki denizin yanında oturma yerleri ile çok keyifli bir yer. Mutlaka gidilmedi.
Grünerlokka’da Olaf Ryes plassda bulunan eski bir sinemadan bozma konser alanı aslında burası. Fakat konsere girmeseniz bile önünde bulunan pub/café ‘de oturup bir kaç kadeh içmeye değer. Etrafında yine bir çok cafenin bulunduğu bölge sosyalleşmek için de gayet uygun.
Burası gerçekten de bir kültür evi aslında. Bir çok ayrı odadan oluşan mekanın içinde sahne, pinpon, shuffle gibi masa oyunlarının oynanacağı odalar… kütüphane, pub, café, restaurant, etkinlikler için kiralayabileceğiniz alanlar mevcut. Gelip tüm gününüzü burada geçirebilirsiniz.
Bir diğer en beğendiğim ve deniz ürünleri ile aklımda kalan mekan ise Grünerlokka da bulunan Vulkan.Vulkan aslında bir bir bölge gibi, içerisinde bir çok komşu barındırıyor.
Daha bu mekanlar gibi bir çok komşu mekan bulunduran Vulkan a gitmeniz şiddetle tavsiye edilir çünkü bölgenin etrafı da giderken bir o kadar keyifli olacak.
4 günde ancak bu kadar gezebildik ama şehir inanın ki 1 hafta gezseniz sıkılmayacağınız kadar mekan ve etkinliklerle dolu. 4 gün için biraz fazla bulabilirsiniz bu programı ama düşünün ben 2 aylık hamileydim gittiğimde siz hayli hayli gezebilirsiniz 🙂
Bu içeriğin güncellendiği tarih 17/02/2019 15:36
Leave a Comment