Yakınındaki bazı istikametlerin (Meksika, Dominik Cumhuriyeti gibi) pohpohlanmasıyla çoğu kişinin arka plana attığını söylemek mümkün, ancak biz ilk günümüzün sonunda kristal sahilleri, renkli gece hayatı ve sımsıcak insanlarıyla buranın bizi girdabına çektiğini hissediyoruz hemen. İşte alışılmışın dışında ancak hiç de yabancı hissetmeyeceğiniz bir destinasyon: Porto Riko!
Sabah uyanıyoruz ve heyecanla sahilin yolunu tutuyoruz. Biz suya girme aşkına yenik düşüp çoğunlukla kahvaltıyı geçiştirmiş olsak da, Condado’daki Kabanas’ta muhteşem bir kahvaltı yapıp sahil kenarında güneşlenmeye başlayabilirsiniz. Alternatiflerimiz ise oldukça fazla, adım başı başka bir sahile denk geliyoruz ve hepsinin farklı karakterleri olduğunu fark ediyoruz. Condado ve Isla Verde ise en popüler olanlar.
Porto Riko’nun dışında kalsa da istisnasız her yerlinin bize önerdiği bir ada da var: Culebra. Yolculuk uçakla 20 dakika, feribotla 4 saat sürüyor, dolayısıyla bir, hatta belki de birkaç günü gözden çıkarmak gerek. Ancak kristal suları ve bembeyaz kumlarıyla yolculuk yorgunluğunu unutmak zor değil.
Güneşlenme ve yüzme hevesimizi aldıktan sonra, Old San Juan’ın yolunu tutuyoruz. Burası rengarenk evlerin daracık sokaklara yerleştirildiği, şirin mi şirin bir labirent. Sokaklarında kaybolmak farklı yerler keşfetmek için ideal. Ancak klasikçilerdenseniz, uğrak mekanları San Sebastian caddesinde bulabilirsiniz.
Ünlü La Factoria’da Porto Riko’nun olmazsa olmaz içkisi pina colada’yı deneyebilir, Old San Juan Restaurant’ta leziz Porto Riko lezzetlerini (önerimiz karides olacaktır!) tadabilirsiniz.
Yemek merasiminden sonra ise 15 dakikalık bir yürüme sonrası Castillo de San Cristóbal’a varıyoruz. Burası sonsuza açılan çimleri ve okyanusa olan kıyısıyla sizi masallara götüren bir kale.
İspanyollar tarafından İngilizlere karşı inşa edilmiş olan bu kale, özellikle gün batımında nefes kesici manzarasıyla bizi büyülüyor.
Old San Juan’a arabayla 10 dakika uzaklıktaki La Placita bölgesi ise bizim favori restoranlarımızdan birine ev sahipliği yapıyor: Santaella. Keçi peynirli quesadilla’sı favorimiz olsa da, söylediğimiz her yemeğin leziz olması üzerine şaşkınlığa kapılıyoruz. Sadece buradaki tatların bile bizi Porto Riko’yu bir daha ziyaret etmeye ikna ettiğini ekleyelim!
Sabah ışıklarında rengârenk sokaklarından geçtiğimiz San Sebastian caddesi, geç saatlerde en sık uğradığımız duraklardan!
Sokakta gördüğümüz herkes dans ediyor ve canlı müziğin etkisiyle İspanyol ezgilerinden kendimizi alıkoyamıyorsunuz. La Placita ise özellikle Cuma günleri en az San Sebastian kadar canlı, burada da kendimizi sokakta salsa yapanların arasında buluyoruz. Ancak eğer siz kapalı gece kulübü arıyorsanız Club Brava ya da Funky Buddha’yı deneyebilirsiniz.
Bizim bir haftanın sonunda dönmeye kıyamadığımız, tekrar gelmeyi düşündüğümüz bir gezi oldu Porto Riko. Siz de klasik destinasyonların dışına çıkıp kendinizi rengarenk atmosfere kaptırmak isterseniz, sıradaki rotanızı Porto Riko’ya çevirin!
Bu içeriğin güncellendiği tarih 08/05/2019 11:03
Leave a Comment