Ürdün Ortadoğu’da bulunması nedeniyle oldukça stratejik bir konuma sahip. Hepimizin bildiği ve ülkemizi de oldukça yakından etkileyen olaylar nedeniyle Ürdün’e karşı ister istemez bir önyargınız olabilir ama keşfetme isteğinizin önyargılarınızın önüne geçmesine izin vermeyin. Ürdün oldukça güvenli ve rahatlıkla gezebileceğiniz bir ülke. Biz iki kadın olmamıza rağmen çok rahat gezdik ve hiçbir sorun yaşamadık. Döndüğümden beri de iyi ki gitmişim diyorum.
Ürdün’e THY’nin Amman ve Akabe’ye düzenlediği direkt uçuşlar ile ulaşabileceğiniz gibi Pegasus’un Ankara aktarmalı Amman uçuşu ile de ulaşabilirsiniz. Şunu belirteyim ki son zamanlarda oldukça popüler bir rota olması nedeniyle uçak biletleri hiç ucuz değil. Ancak gördükleriniz, yaşadıklarınız hayatınıza o kadar güzel anılar ve deneyimler katıyor ki hiç pişman olmuyorsunuz. Özetle paraya kıyın ve gezinizi ertelemeyin bence 🙂
Ürdün’de çöl iklimi hakim olduğu için gitmek için en güzel dönemler Nisan-Mayıs veya Eylül-Ekim ayları. Gezinizi bu dönemlere denk getirirseniz daha keyifli vakit geçirebilirsiniz. Ulaşım için ise kesinlikle arabayı tercih etmelisiniz. Ben gittiğim yerlerde çoğunlukla araba kiralıyorum ancak Ürdün’de biraz tereddüt yaşadım. İki kadın olmamız, tabelaların Arapça olması, yolları karıştırır mıyım, arabada sorun çıkar mı soruları nedeniyle kendimizi strese sokmayıp anın tadını çıkarmaya karar verdik.
O nedenle araba kiralamak yerine bize özel tur firmalarını araştırmaya başladık. Çıkardığım planı kendileri ile paylaşıp en uygun ve güvenilir firma ile anlaşarak gezimizi gerçekleştirdik. “Classic Wadi Rum Tours” firmasını gönül rahatlığı ile sizlere de tavsiye ederim.
Biz İstanbul’dan direkt uçuşla akşam geç saatte Amman’a ulaştık ve geceyi otelimizde geçirdik. Sabah erken kalkıp önce Jerash’ı sonra da Amman’ı keşfedip akşam üzeri Wadi Rum’a doğru yola çıktık. Ertesi gün ise tüm günümüzü Wadi Rum’un keşfedilmesi gereken güzelliklerine ayırdık. Bir sonraki günü ise hayalini kurduğum Wadi Musa’daki Petra’ya ayırdık. Dönüş günümüzde ise Petra’dan Amman’a giderken yolumuzun üzerindeki Kerak, Lut Gölü, Nebo Dağı ve Madaba’yı gezip havaalanına ulaştık.
Biz biletleri aldığımız zaman THY’nin Akabe uçuşları başlamamıştı. Eğer gitmeye karar verirseniz Amman’a gidip dönüşünüzü Akabe’den yaparak bu şehri de keşfedebilirsiniz. Özellikle Akabe’de dalış deneyimini yaşamak, güzel bir fırsat olur. Benim bir daha gitmem için de bir bahane Akabe : )
Jerash Amman’a araba ile yaklaşık 1 saat mesafede bir şehir. Burada göreceğiniz yerler çok fazla olmadığı için Amman ile aynı güne rahatlıkla gezinizi planlayabilirsiniz. Jerash Antik Harabeleri için Petra’dan sonra mutlaka görülmesi gereken ikinci güzellik diyorlar. Zaman zaman Ortadoğu’nun Pompei’si diye de geçiyor. Gördükten sonra ben de hak verdim söylenenlere.
Şehre Hadrian Kemer’inden geçerek girdiğiniz andan itibaren zaman boyut değiştirip sizi antik Roma dönemine ışınlıyor adeta. Biraz ilerledikten sonra ufak bir Hipodrom göreceksiniz. Hemen ilerisinde ise şehrin güney kapısı yer alıyor. Jerash’la tanışmanız da bu kapıdan geçmeniz ile başlıyor. İçeride ilk dikkatimizi çeken Oval Plaza ismindeki meydan oluyor. Öyle güzel bir simetri var ki meydanda bir süre bakmak istiyorsunuz.
Şehrin en önemli caddesi Cardo’da eskiden kurulan pazarların, dükkanların yerlerini gösteriyor rehberimiz. Adeta o dönemler canlanıyor zihnimizde. Cadde boyunca ilerlerken Nymphaeum isminde çok güzel bir çeşme görüyoruz. Bu tip yerlerde gezerken hep geçmişi düşünüp kimlerin yaşadığını canlandırmaya çalışırım hayalimde. Yine aynı şeyi yapıyorum.
Bir süre sonra karşımıza Artemis Tapınağı çıkıyor. Sanırım şehrin en güzel tapınağı burası. Her yerde tarihi bir yapı var Jerash’ta. Güney kapısına doğru ilerlerken bu sefer meydanın bir üst yolundan döndüğümüz için açık hava tiyatrosunu ve Zeus tapınağını yakından görebiliyoruz. Ben en çok açık hava tiyatrosunu beğendim. Tiyatroya girdiğinizde en yukarı kadar çıkıp etrafı panaromik olarak görmelisiniz.
Turistlere yönelik canlı müzik etkinliği de yapılıyor. Müziği duyan turistlerin halay çekişlerini izlemek de oldukça keyifliydi. Şehirden büyülenmiş bir şekilde ayrıldık.
Bize özel tur ile Ürdün’ü gezmeye karar verdiğimiz için giriş ücreti ve rehberlik de tur fiyatına dahildi. Jerash Antik Harabeleri giriş ücretini ödedikten sonra isterseniz siz de rehber eşliğinde gezebilirsiniz. Çıkış kapısından otoparka doğru giderken hediyelik eşya dükkanları ile dolu bir pasajdan geçiyorsunuz. Burada minik taşlarla süslü deve biblolarına, cam şişe içerisine çöl kumundan yapılmış hediyelik eşyalara, geleneksel şallara rastlamanız mümkün.
Özellikle cam şişe içerisine renkli kumlardan yapılmış şekiller ve şişe içerisine isim yazmaları güzel bir hatıra olabilir.
Jerash’tan ayrıldıktan sonra tekrar Amman’a dönüp şehri keşfetmeye başladık. İlk durağımız Amman Kalesi oldu. Burası şehrin en yüksek noktalarından birinde yer aldığı için aynı zamanda güzel bir manzara da sunuyor. Şehrin eski ve yeni Amman olarak ikiye ayrıldığını da buradan rahatlıkla görebiliyorsunuz. Amman Kalesi’nde Roma döneminden İslami döneme kadar kalıntılar bulunuyor. Bunların en dikkat çekeni ise kesinlikle Umayyad Sarayı ve Herkül Tapınağı.
Amman Kalesi’ni yaklaşık bir saat gezdikten sonra kaleden panaromik olarak şehri izlerken de gördüğümüz açık hava tiyatrosunu gezmeye gittik. Jerash’tan sonra burası belki şehrin içinde yer alması nedeniyle o kadar etkilemedi beni. Amman’da görmeye değer yerlerden bir diğeri de Arkeoloji Müzesi. Çok büyük bir müze değil ama oldukça değerli eserler sergileniyor.
Amman’da en çok sevdiğim şey ise yerel halkın arasına karışıp gözlemleyebileceğiniz eski şehir bölgesi oldu. Bu bölgedeki çarşılar, hediyelik eşya satan dükkanlar ve esnaf, Eminönü, Tahtakale’ye benzerliği nedeniyle bize çok tanıdık kareler sundu. Burayı gezerken acıkacaksınız eminim. İşte o zaman mutlaka uğramanızı önereceğim iki yer var. İlk yer nefis mezeleri ve falafeli ile karnınızı doyuracağınız Hashem Restoran. Her zaman oldukça yoğun olan restoran son derece salaş ve bazen sıra beklemeniz gerekebiliyor ama o mezeleri ve çıtır çıtır falafelleri yediğiniz an beklediğinize değdiğini göreceksiniz.
Yemekten sonra canınız tatlı çekerse ilk adres Habibah Sweets olmalı. Birden fazla şubesi olduğu için yer sorunu yaşamazsınız. Tatlı için diğer adres ise Rainbow caddesi yakınlarında yer alan Nafeesah olsun. Sıcacık çıkan tatlıları, künefesi, minik baklavaları ile kendinizi tutamayacaksınız. Rainbow caddesi ise Amman’ın Moda’sı diyeyim. Burada çok keyifli kafeler, restoranlar bulabilirsiniz. Benim tercihim yine de merkezdeki otantik mekanlardan yana 🙂
Amman gezimizi tamamlandıktan sonra 4-5 saat sürecek Wadi Rum’a doğru yola çıktık. Eğer vaktiniz çok sınırlı değil ise konaklamayı Amman’da yapıp 2 gün Wadi Rum’a ayırabilirsiniz. Biz ertesi gün, gün doğumu sonrası çölde deve ile safari yapıp sonrasında 8 saat Wadi Rum’u keşfedeceğimiz için o akşam Wadi Rum’a varacak şekilde planımızı oluşturduk. Yolda verdiğimiz molalar ile birlikte yaklaşık 22:30 civarı Wadi Rum’a varmıştık.
Wadi Rum’da konaklamak için en güzel seçenek çöldeki çadır tesisler. Bu tesislerin çoğunda çadırda sadece yatak bulunuyor. Banyo, tuvalet gibi ihtiyaçlar ortak kullanımlı ve dışarıda yer alıyor. Bazı özel tesisler ise lüks sınıfına giriyor. Bu çadırlar otel odasından farksız, oldukça konforlu. Banyo ve tuvalet de içeride bulunuyor. Wadi Rum’da iki gece konaklayacağımız için bir gecemizi normal çadıra, diğer gecemizi de lüks çadıra ayırmaya karar verdik. Böylece her iki deneyimi de yaşama fırsatı bulduk.
Önerimi sorarsanız lüks çadırlar derim 🙂 Lüks diye geçtiğine bakmayın, erken rezervasyon yaparsanız gayet uygun bir ücrete konaklayabiliyorsunuz. Talep çok olduğu için çabuk tükeniyor. O nedenle erkenden rezervasyon yapmanızı öneririm. Biz “Beyond Wadi Rum Camp” ve “Wadi Rum Night Luxury Camp”de konakladık. Çölde konaklamak inanılmaz bir deneyim. Gecelerin bu kadar sessiz olduğunu İstanbul’da o kadar unutmuşum ki sessizliğin içinde adeta kayboldum. Gökyüzünü süsleyen yıldızlar ve şansınız varsa dolunaya denk gelmeniz keyfinizi ikiye katlayacaktır.
Wadi Rum’da yapabileceğiniz en güzel iki aktivite var. Bunların başında deve ile safari geliyor. Gün doğumu, gün batımı şeklinde olan turlara da katılabilirsiniz. Biz kahvaltı sonrası 1 saat deve ile safari yaptık.
Deve ile gezimiz sonrasında 8 saatlik cip ile safariye başladık. Deve ile Wadi Rum’daki her yere ulaşmanız mümkün değil. Belli bölgelere gidebildiğiniz için günün büyük bölümünü cip ile safariye ayırmalısınız.
Sand Dunes yani kum tepeleri bence en keyifli vakit geçireceğiniz yer olacak. Yumuşacık, kızıl turuncu kumlarda yuvarlanmak isteyeceksiniz. Hava aşırı sıcak olmasa da kumların çok sıcak olduğunu belirtmeliyim. O nedenle ayağınızı koruyacak ayakkabılar giymenizi tavsiye ederim. Ben sandaletler ile epey zorluk yaşadım.
Little Bridge ve Um Frouth Rock Bridge’e tırmanmaktan da sakın korkmayın. Biraz göz korkutucu olsa da göründüğü kadar zor değil. Eğer rahat kıyafetler ve ayakkabılar tercih ederseniz işiniz daha da kolaylaşacaktır. Burdah Rock Bridge’i ise vaktimiz sınırlı olduğu için sadece uzaktan görebildik. Buraya tırmanmak oldukça vakit alıyormuş. Siz isterseniz planınıza dahil edebilirsiniz tabi.
Wadi Rum’da gezerken bazen öyle kaya oluşumları, öyle manzaralar gördük ki kendimizi yeryüzünde olduğumuza inandırmakta zorlandık. Yaşadığım en ilginç deneyimlerden biri de şoförümüzün bize çölde yemek pişirmesi oldu 🙂 Yemek yiyebileceğimiz güzel bir kaya buldu öncelikle. Sonra kayanın altına minderimizi serip bizi yerleştirdi ve yemeği pişirmek için ateş yaktı.
Sonra da menemen benzeri oldukça lezzetli bir yemek hazırlayıp pişirmeye başladı. Yemek pişerken bir yandan da humus ve adını hatırlayamadığım bir meze daha hazırladı. Açıkçası sonucun bu kadar iyi olacağını tahmin etmeyip başta durumu biraz yadırgamıştık ama tadına baktıktan sonra bayıldık tabi 🙂
Bu arada gezeceğimiz yerleri araştırmalarım sonucu belirleyip tur firması ile paylaşmıştım. Onlar da 8 saatlik safarinin uygun olduğunu belirtip tur fiyatına eklediler. 8 saatlik süreyi nasıl geçirmek istediğiniz, gittiğiniz yerde ne kadar kalacağınız tamamen size bağlı. Bu şekilde bir esneklik de bize inanılmaz bir konfor sağladı.
Yaşadığımız bir güzel deneyim de gün batımını çölde bir kayanın üzerinde izlemek oldu. Şoförümüz, gezeceğimiz yerleri tamamladıktan sonra gün batımını izleyebileceğimiz güzel bir yer bulmaya çalıştı bizim için. Biraz dolaştıktan sonra güzel bir kaya bulduk, üzerine çıkıp minderleri serdik ve güneşin batışını beklemeye başladık. Bizden sonra gelen bir sürü kişi daha oldu ama en güzel yeri biz çoktan kapmıştık 🙂
Güneşin batışını izlerken bir yandan da bedevi çayımızı yudumluyorduk. Bu güzel an, hayatımdaki en güzel anılar arasında ilk sıralara yerleşti.
Petra… Ürdün hayalleri kurmamın asıl sebebi, Nebatilerin kayıp şehri. O kadar büyülü bir yer ki, Petra hakkında ne söylesem ne yazsam bir şeyler eksik kalır. Petra’yı eğer detaylı bir şekilde gezmek istiyorsanız en az 2-3 gün ayırmalısınız. Gezi planınıza karar verebilmek için http://www.visitpetra.jo/ sayfasını detaylı bir şekilde incelemenizi öneririm.
Bizim Petra’ya ayırabilecek 1 günümüz olduğu için mutlaka görmemiz gereken yerleri önceliğimize alarak bir gezi planladık. Ziyaretçi merkezinden girdiğiniz andan itibaren karşınıza çıkan yolu takip ederseniz, sizi görülecek en önemli yerlere çıkaracak. Yaklaşık 4 kilometre süren bu yol boyunca bazen dar kanyonlardan geçeceksiniz, bazen ilginç kayalar göreceksiniz. Deprem, sel gibi doğa olayları çok değişik formlarda kayaların oluşmasına neden olmuş.
The Siq boyunca yürürken yolda size eşlik eden at arabaları ile geçmişe gitmemeniz mümkün değil. Yolun sonunda kayaların arasından tüm güzelliği ile yavaş yavaş karşınıza çıkan El Hazne’yi gördüğünüz anda heyecandan nefesinizin kesildiğini hissedeceksiniz.
Açıkçası El Hazne’yi gördükten sonra, yolda karşınıza çıkan diğer yerler aynı heyecanı hissettirmiyor size. Yolun sonunda ulaştığınız Manastır da göz kamaştırıcı güzellikte ancak bir an önce dönüp tekrar El Hazne’yi görmek isteyeceksiniz.
Petra’da haftanın belli akşamları Petra by Night isminde bir etkinlik düzenleniyor. Petra’nın girişinden El-Hazne’ye kadar tüm yol mumlarla ışıklandırılmış. El-Hazne’ye ulaştığınızda da her yerin mumlarla aydınlatılmış olduğunu görüyorsunuz. Herkes tek sıra halinde oturup bu muhteşem anın büyüsüne kapılıyor. Kısa bir süre sonra hüzünlü bir flüt sesi, sonrasında ise yanık bir ses eşlik etmeye başlıyor bu büyülü ana. O an sonsuza kadar sürmesini istediğiniz bir huzur kaplıyor içinizi. Çok yoğun ve karışık duygularla geçen muhteşem bir gece sunuyor Petra size.
Ürdün seyahati, burada anlattıklarımdan çok daha fazlasını sundu bana. Umarım gitmeyi isteyen herkes bu güzellikleri yaşama fırsatı bulur. Döndüğümden beri kendi kendime hep söylüyorum: İyi ki gelmişim sana Ürdün, bana en güzel masalı yaşattın.
Bu içeriğin güncellendiği tarih 17/02/2019 14:55
Leave a Comment