Eylül ayında gerçekleştirdiğim Karadeniz Yayla Turunu 2019’da aranızda yapılacaklar listesine almak isteyenler olur diye paylaşıyorum. Bu tura kaydolmadan evet aklımda tek şey vardı huzurlu birkaç gün her şeyden uzak. Ve inanın bu turla 2018’in en huzurlu günlerini geçirdim. Dikkat dikkat “ Bu yazı bol yeşillik, oksijen, yürüyüş ve yöresel yemek içerir “ : )
Rize’ye varır varmaz yöresel yemekler için en iddiali adres diyebileceğim Rize Liman Lokantası. Ben böyle samimi işletme ve güzel esnaf ruhu görmedim. Mutfağının başarısı, dışarıya yayılan yemek kokularından belli ediyor. Masaya gelen her şey geldiği gibi bitti. İlk olarak şunu demekte fayda var tereyağ sevmeyene bile etli kuru fasulyesi ve ağza gelen tane tane pilavının yanı sıra kara lahana dolması da bir o kadar iddiali. Ve yemeğin sonunda üstü kavrulmuş fındıklı sütlaç. Bunların yanı sıra elma kompostosu ve yoğurdunu istemeyi unutmayın.
Enerjimizi yeterince aldıktan sonra ise yola koyuluyoruz birkaç gün boyunca şehirden uzak doğayla iç içe günler bizi bekliyordu. Her şeyden önce yolumuz üzerinde bulunan çay reklamlarında göz aşinalığımızın bulunduğu Türkiye’nin en güzel çay bahçesi olan Çayeli Haremtepe ( Çeçeva) Köyü’nde çay molası aldığımız gibi Türkiye’nin en yüksek şelalesi olan Bulut Şelalesi’ni görmeye gidiyoruz.
Gene araya gireceğim ama söylemekte çok fayda var Karadeniz Turu yapacaksanız bavulunuzdaki parçalar her hava koşuluna hazırlıklı olmalı. Yağmur yağabilir sonra bir anda güneş açabilir ama olmazsa olmazınız kaymayan bir ayakkabı ve yağmurluk olmalı. Şelalenin serin havasını da aldıktan sonra 70 yıllık bir geçmişi olan, yıllardır kalitesinden ödün vermeyen ve konuklarını rüyada hissettiren pansiyonumuza ulaştığımızda herkesin tek hedefi, manzarası en iyi olan odayı kapmaktı 🙂
Odalar paylaşıldıktan sonra tabii sırada eşsiz doğa güzelliğiyle başbaşa kalmak vardı. Makrevis’ten bahsetmek gerekirirse aile işletmesinin olmasının da getirisi olarak gerçekten size evinizdeymiş gibi hissettiriyor. Akşam yemeği de kahvaltısı da ayrı güzel ayrı özenle hazırlanmıştı. Akşamları yapacak en güzel aktivite ise demlenmiş çay ve çekirdek ikilisi yanına sonsuz sohbet.
Huser Yaylası – Avusor Yaylası
İkinci gün yanımıza yolluklarımızı alıp yola çıktık istikamet Avusor ; yeşillik bol yürüyüş, bol engebeli yol bizleri bekliyordu. Yollarda yürürken, yürüdüğüniz patikalara dikkat edin her an yaban mersini cennetine düşebilirsiniz. Dalından taze yaban mersini yemesi gibi yokmuş! Soğuk suyla başa çıkmak benim için zevk diyorsanız çantanıza mayo/ havlu/ kaymayan terlik üçlüsünü atmayı unutmayın.
Bunlar niçin gerekiyor, Buzul Göl için. Suya yansıyan manzarayı çektikten sonra Buzul Göl’e giren cennetiymiş hissi veren bulut denizinin olduğu Huser Yaylası’nda içimizi ısıtacak bir çay molası verdikten sonra sanırım benim hep hayalim olan dağ evi konseptli Toşi Pansiyon’da yanyana duran özel dağ evlerini paylaştıktan sonra odanın içinden hiç çıkmak istemedik. Dağ evin dışı ayrı güzel içi daha da güzel. Tahta kokusunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Size tavsiyem akşam da perdeler açık uyuyun, yıldızları izlemenin keyfi ayrı. Akşam yemeği biraz daha zenginleşmesi ve yöreselleştirilmesini düşündüğüm mekanın sobasının etrafında akşam sobada patates keyfi yaptıktan sonra diğer gün daha bomba uyanmak için odalara ayrıldık.
Gito Yaylası
Sabah uyandığımda manzarayı, dere sesini bulutları vs zihnime sabitlemek o kadar çok isterdim ki! Fırtına Deresi de insane doğa harikasına bak dedirtiyor. Kahvaltıları ettikten sonra dağ evinin etrafında kısa bir keşfe çıktık. Çat Köy’üne ve Şimşir Ormanları’na uğradık. Tekrar diyorum güneş gözlükleri de unutulmasın, o sabah güneş öyle de güzeldi ki, yağmurlukları çıktık tişörtle devam ettik.
Hozbuncuk Dağ Evi’ne yürüye yürüye vardıktan sonra soluğu Dağ Evi’nin balkonunda aldık manzaraya karşı öyle oturunca insanın şehir hayatındaki yerini sorgulaması daha da kuvvetleniyor. Hozbuncuk Dağ Evi’nde sabah 4’e kadar konuştuğumuzu bilirim ancak ne yazık ki gün doğumuna yetişemeden uykuya dalmışız. Tüm gece sayıkladığım gözlemeyi sabah açık büfede görünce nasıl mutlu olduğumu anlatamam, iştahlı insanlar için sanırım mutlu olmak bu kadar kolay 🙂
Öyle güzel bir sabaha uyandık ki güneş tepemizde Gito Yaylası’na karşı yazdan kalma bir günde kahvaltımızı ettikten sonra hepimizi gün boyu bekleyen trekking serüvenine hazırdık.
Badara Yaylası
O gün gelip çatmıştı, sosyal medya 3 paylaşımdan birinde gördüğümüz salıncak pozu için ideal olan Badara Yaylası’na varmıştık. Burada yanınıza bir adet güzel karenizi yakalayacak arkadaş almayı unutmayın. 🙂
Buraya kadar gelmişken kara lahana çorbasını şifa niyetine denemeyi unutmayın. Buradan sonraki durak ise 1,5 saatlik yürüyüş mesafesi olan Hazindağ. Burada oksijeni iliklerinize kadar hissedeceksiniz, Hatta ve hatta kendinizi Heidi’nin köyünde hissedeceksiniz. Keçiler ve yeşillik size çok eskilere götürecek. Burada keçi sütünden yapılmış dondurmayı kesinlikle denemelisiniz, dondurma değil de sanki sütü içiyor gibisiniz. Şehir hayatında ne kadar katkısal maddeye mağruz bırakıldığınızı burada yeniden anlıyorsunuz.
Pokut Yaylası – Sal Yaylası
Sal’da Kadir Bey’i ve mekanı olan Pilunç Çay Evi’ni bulun her şeyiyle kendi üretimi olan sucuğu, sucuk sevmeyen biri olarak bana bile öyle bir sevdirdi ki kocaman ekmeği yedim. Üstüne de ev yapımı sütlacı yememek olmazdı. Size şu kadar diyeyim, ne kadar yerseniz yiyin midenizin rahatsız olma eşiği burada düşüyor, her şey doğal olduğu için mideniz rahatsız olmuyor. Akşam konaklayacağımız Pokut’a ulaşıyoruz burada bavullar teleferikle geliyor.
Pokut
Biraz soluklandıktan sonra gün batımını yakalamaya çalışıyoruz, Sal Yaylası’nda yakalıyoruz ve o huzuru fotoğraf ve videoyla ölümsüzleştiriyoruz. Böyle zamanlarda sanırım arka fona kesinlikle sevdiğiniz bir şarkıyı eklemek de manzarayla birlikte meditasyon etkisi yaratıyor.
Yürüyerek kaldığımız yere dönelim dedik, o karanlıkta engebelli yolları yürüyerek hep birlikte bir maceraya daha ortak olmuş olduk.
Sal Yaylası
Son akşam olması ve ertesi günü şehre dönücek olmak üzmedi desem yalan olur. Ertesi sabah kahvaltıdan sonra aslında örnek teşkil edecek olan “ Kendini Koruyan Mahelleye” teleferikle gidiyoruz. Herkes her şeyden tam anlamıyla uzaklığın vermis olduğu dinginliği tam olarak burada yakalıyoruz.
Fırtına Vadi’sinde zipline yapmıyoruz. Raftingte karar kılıyoruz ama yanlış bir seçim yaptığımızı suyun yükseklğinin düşük olmasına rağmen ısrarcı olmamızdan anlıyoruz. Tatilin sonuna gelirken son kalori bombasını Bozo Pide’de her çeşit pideden tadarak alıyoruz. Havaalanına gitmeden ise Karadeniz’den almamak olmaz diyerekten çay almak için İkiçay’a uğradık.
Evet birkaç günlük detoks niteliğinde geçirdiğim Karadeniz yayla turunu sizlere özetlemeye çalıştım. Son eklemek istediklerimse; yayalardan genelde telefon çekmiyor. Yolları vs bilmeyenler içinse 4×4 araba gerekiyor çünkü yollar oldukça engebeli olabiliyor. Her an sis deniziyle karşı karşıya gelebilirsiniz ve bu sis denizinin geçmesi minimum 1 saat sürebiliyor. Her yerde her zaman bir şeyler yiyip içmek için mekan bulamama ihtimalinize karşılık çantanızı hafif atıştırmalıklar koymayı unutmayın.
Karadeniz Yayla Turunu her detayına kadar gezmem ise uzun süredir takipte olduğum Patika Travel ile oldu. Arkadaşımla kurumsal hayatttan sıkıldığımız bir noktada “ Hadi ne duruyoruz katılsak mı” dedikten sonra hiç düşünmeden kaydımızı yaptırmıştık, bir sabah iş yolundayken. İyi ki de yaptırmışız çok güzel anılar ve dostluklar biriktirdik..
Yorumlar