Kamp: Kendine ve Doğaya Dönüş Vakti

Betonlaşmış metropollerin arasında sıkışıp kalıyoruz. Ne aldığımız nefesin, ne de yediğimiz şeylerin tadı tuzu yok artık, hayatlarımız karmaşık siyah bir tabloya dönüşüyor. Fakat bilmeliyiz ki üzerine bir beyaz boya atarak gökkuşağını, yani yeşili, maviyi … çizebiliriz.

İnsanlar yaşadıkları karmaşanın ortasında kendilerine biraz olsun vakit ayırabilmeli, vakit yoksa bile yaratabilmeli.

Doğayı ve kamp hayatını sevmeli, sevebilmeli.

Şu an yetişmekte olan nesle bakıldığında,  çoğu tüm gününü bilgisayara, oyunlara adıyor.

Ağaç diken çocuk sayısı çok az, dikmesi için çocuğuna ağaç alan aile sayısı ise neredeyse sıfır.

Bi’ kere şunda hem fikir olalım. Ne olursa olsun her şey doğa için olmalı, sevilmeli, öpülmeli, korunmalı…

Yakılmamalı, yıkılmamalı…

Hadi gelin, biraz nefes alalım.

Tanrım bu dünya muhteşem !

Evet, tuhaf bir mimikle okuduğunuz bu cümleyi defalarca kurdum, hala da kuruyorum.

Bazen buna bir deniz manzarası sebep oluyor, bazen yeşil ağaçlar bütünü. Bazen dağlar, bazen ise şelaleler.

En huzurla günlerime bu huzur otelinde uyanıyorum.

Üstelik burda şarkılar da muhteşem!

Telefonumun sesini kısıp doğanın sesini açıyorum, şansa bakın ki hep en sevdiğim grubun şarkısı çalıyor. En güzel seslerden gelen en güzel şarkılarda özgürlüğü dinliyorum. İsimleri biraz tuhaf ama kendilerine neden ”kuşlar” demişler bilinmez.

Olsun yine de, Tanrım bu dünya muhteşem!

Ciddi anlamda bir kez olsun yola çıkıp parmağını kaldırmış insanlar için, o dakikadan sonra ani bir hızla kültüre dönüşmüş eylemdir otostop çekmek.

Saatlerce beklediğin yolda tam umudun tükenmişken bir araç durur ve tekrar hayata dönersin.

En zoru da akşam otostopudur. Duran olmazsa atarsın yol kenarına çadırını, sabah yola devam edersin.

Sesin o yollarda öylesine güzelleşir ki, doyamazsın şarkı söylemelere. İki dakikada albüm bile yaparsın.

Bu kültür ülkemizde de oldukça yaygınlaştı ve artık çoğu toplu taşımalardan daha güvenilir hale geldi.

Biz biliyoruz ki, o bineceğimiz araçta yeni bir insanla tanışacağız, yeni bir hikaye dinleyecek ve yine ”Peki korkmuyor musunuz?” gibi gezginler için klişeleşmiş sorular bütünü ile karşılaşıp ufaktan bir gülüş atacağız.

Sırtında onlarca kilo çanta ile yaptığın yol, eziyete dönüşecek. Sonra bir köpek takılıp peşine eşlik edecek. O  saatten sonra yolun artık huzura çıkacak.

Tanrım, bu yollar muhteşem!

Bir kamp ateşi başında sohbet etmek, cehennemi cennete dönüştürmek demektir.

Bazen üşümekten titrersin ama o ateşe birazcık yanaştığın zaman tüm ruhun ısınır.

Sabah uyandığında yerine göre pek konforlu olmasa da, dünyanın en güzel manzaralarına şahit olursun…

Kamplarda her şey, herkesindir. Çünkü doğa bizimdir. Ekmeğin yarımsa bile yarıları bölüşürsün, giderken kalana devredersin midenin hakkını. Çok istedi merak etti diye daha yeni aldığın kitabı bırakırsın, üşüyor diye ateşini paylaşırsın. Seviyor diye müziğini paylaşırsın. Yeni yeni insanlarla tanışırsın. İstemiyor olsa bile sevgini paylaşırsın…

Çadırımın lambasını kapatıp, ufak bir anımı paylaşmak istiyorum müsadenizle.

Geçenlerde Bolu’da kamp sırasında bir grubun yanına yanaştım, oturup sohbet etmek için müsade istedim fakat kimse bakıp cevap vermedi. İnanılmaz şaşırdım çok tuhaf oldum. Çünkü bu durum dayanışma ve hoş sohbet geçen kamplarda çok anormal bir durumdur.

Sonra nedenini öğrendim tabi, grup işitme engellilerden oluşuyormuş. Birbiriyleriyle işaret dili aracılığıyla sohbet edip eğleniyorlardı.

Hayatım boyunca en çok istediğim şeylerden birisiydi işaret dilini öğrenmek fakat her insan gibi bahaneler yaratarak vakit ayıramayarak bir türlü öğrenme fırsatım olmadı. Ama biraz olsun araştırmıştım ve bir iki kelime telafuzunu biliyordum.

“Merhaba, oturabilir miyiz”’i işaret diliyle gösterdim, onlar da oturacağım kütüğü gösterdiler ve gülümsediler. Bir tanesi Odtü’de grafiker, bir tanesi işaret dili tercümanı ve daha niceleri… Evli bir çift vardı aralarında, çocukları da yeni olmuş, nasıl heyecanla anlatıyorlardı bir görseniz…

Bir kaç kişi az biraz kelimeleri yuvarlayarak konuşabiliyordu. Onlar aracılığıyla; teşekkür etmeyi, memnun oldum demeyi ve daha bir çok kelimenin işaret dilinde gösterilişini öğrendim ve sabaha kadar kahkahalarla sohbet ettik. Onlara tekrar ulaşmak için telefonlarını almak istedim ama baktığımda telefonumu çantamda çadırın içinde bırakmıştım. İçlerinden birinin telefonuna numaramı yazdım ama belki yanlış yazmış olabilirim diye telefonu tekrar isteyip bir de instagram kullanıcı adımı aratıp ekran fotoğrafı almıştım.

Kamp’ın ertesi günü beni takip etti ve hala videolar ile konuşuyoruz. Abartmıyorum hayatımın en güzel ve en zevkli kampıydı.

Bir de herşeyden önemlisi ne biliyor musunuz, doğa bilinciyle yetiştirilmeyen bir neslin git gide bilinçleniyor olması. Bizim çocuklarımızı bir düşünsenize ?

Sevindiniz di mi ? Biz de çok seviniyoruz. Daha çok sevinelim…

 

Biz korudukça temiz kalacak bu doğa,

Biz yetiştirdikçe büyüyecek bu ağaçlar,

Biz su verdikçe çiçek açacak yapraklar,

Ve dünya,

Biz sevdikçe güzelleşecek…

 

Tanrım, çok teşekkürler bu doğa cidden muhteşem!

 

Emre Kaan Erdoğan

Yorumlar