Kengo Kuma: Doğal Malzeme ile Minimalizmi Birleştiren Mimar

Bildiğiniz gibi Eskişehir’de geçtiğimiz yıl bir modern sanat müzesi yapılması kararlaştırıldı. Bu müzeyi tasarlayacak mimarlık ofisinin ise dünyaca ünlü Japon Kengo Kuma and Associates olacağı duyurulmuştu. Eskişehir’e gelerek müzenin yapılacağı alanı ve Eskişehir’i inceleyen Kengo Kuma ve ortağı Yuki Ikeguchi müzenin tasarımını tamamladı.

Haldun Dostoğlu’nun küratörlüğünde yapılacak bambuyu dantel gibi işlemesiyle ünlü Japon sanatçı Tanabe Chikuunsai IV’ün müzeye özel ürettiği enstalasyon çalışması ile Eylül ayında ziyaretçilere açılacak bu müze, hepimizin yolunun Eskişehir’e düşmesine neden olacak gibi görünüyor.

Kengo Kuma | Fotoğraf: omm.art
Kengo Kuma | Fotoğraf: omm.art

 

Peki tanımayanlar için de merak konusu olan Japonya’dan kalkıp gelip Eskişehir’e müze tasarlayan ünlü Kengo Kuma kimdir?

Mimarlık dünyasında doğal malzeme kullanımı ve doğaya saygılı yapılar tasarlamasıyla ünlenmiş Kengo Kuma 1954’Te Japonya’nın Yokohama kentinde doğdu. 1964 Tokyo Olimpiyatları için inşa edilen Kenzo Tange Yoyogi Ulusal Spor Salonu’ndan esinlenen Kengo Kuma, genç yaşta mimarlıkla ilgilenmeye karar verdikten sonra Tokyo Üniversitesi’nde mimarlık programına girdi.

Kengo Kuma | Fotoğraf: Ash Tanasiychuk
Kengo Kuma | Fotoğraf: Ash Tanasiychuk

1979 yılında mimarlık fakültesinden mezun olmasının ardından, 1990’da Kengo Kuma & Associates’i kurmadan önce Tokyo Üniversitesi’nde mimarlık yüksek lisansı yaptı. Yüksek lisans çalışmalarında, Sahara’nın her yerinde, çeşitli köy ve yerleşim yerlerini keşfetmek için araştırma gezileri yaptı.

New York’taki Columbia Üniversitesi’nde misafir öğretim üyeliği yaptıktan sonra Tokyo’da ofisini kurdu. O günden bu yana, 22’den fazla ülkede mimari çalışmalar yapan Kengo Kuma & Associates, Japonya Mimarlık Enstitüsü Doğa Ahşap Mimari Ödülü (Finlandiya) ve Uluslararası Taş Mimarlık Ödülü (İtalya) dahil prestijli ödüller alarak alanında öne çıkan isimlerden biri oldu.

Kengo Kuma | Louis Vuitton Yönetim Binası Osaka - Fotoğraf: kkaa.co.jp
Kengo Kuma | Louis Vuitton Yönetim Binası Osaka – Fotoğraf: kkaa.co.jp

Tasarımlarında betonu olabildiğince az kullanmaya çalışarak yerel malzemelere yönelen ünlü mimar, geleneksel Japon Mimarisine modern dokunuşlar katıyor.

 

Mimari Kariyeri

Kariyerine 80’lerin başında başlayan mimar için değişimin başlangıcı 1990 yılında kendi ofisini açmasıyla olmuş. O yıllarda ülkede başlayan ekonomik kriz mimarın Tokya’da tasarladığı betonarme yapılara olan ilginin azalmasına sebep olmuş ve yaşanan bu kriz aslında bir bakıma mimarın yaratıcılığını tetiklemiş.

Çareyi taşrada arayan Kengo Kuma taşradaki doğaya ve ahşap işçilerinin doğal malzemelerle en az beton kadar ekonomik ve estetik işler çıkarabildiğine hayran olmuş.

Kengo Kuma | Sunny Hills - Fotoğraf: independent.co.uk
Kengo Kuma | Sunny Hills – Fotoğraf: independent.co.uk

Bu noktadan sonra kişisel mimarlık kariyerinde beton kullanımını mümkün olabildiğince en aza indirmeyi hedefleyen mimar, geleneksel Japon mimarisini 21.yüzyıla uyarlamaya başlıyor ve ilk olarak ünlü “Water-Glass Villa” tasarımını yapıyor. Onun ardından da Tokyo’daki  Louis Vuitton yönetim binasını tasarlıyor.

 

Japon Mimarın Stili

Kengo Kuma doğal ve kültürel açıdan  çevresiyle uyumlu, insan ölçeğine yakın yapılar öneren bir mimari tasarım anlayışına sahip. Doğal çevreye duyarlı binalar üretmeye çalışan mimar, mimarlığın doğal çevreye has iç ilişkileri desteklediğinde başarılı olacağına inanıyor.

Mesleğinde en çok etkilendiği isimlerin Frank Lloyd Wright, Bruno Taut ve İngiliz heykeltıraş Barbara Hepworth olduğunu belirten mimar için ölçeği ne olursa olsun mimarlığın insanlar arasındaki iletişimi başlatabileceğine inanıyor.

Japon sanatçı Tanabe Chikuunsai IV | Fotoğraf: thisiscolossal.com
Japon sanatçı Tanabe Chikuunsai IV | Fotoğraf: thisiscolossal.com

Her konuda olduğu gibi mimaride de sürdürülebilirliğin oldukça önemli olduğu bu dönemde akla gelen ilk isimlerden biri olan Kengo Kuma’nın sürdürülebilirlik anlayışını diğer mimarlardan ayıran nokta ise hesaplamalara dayalı yaptığı tasarımlar değil de malzemelere duyduğu ilgi.

Tasarımının ait olduğu yerdeki doğal malzemeleri kullanarak yapıya kişilik katıyor. Bundan yola çıkarak doğaya karşı duran değil, doğanın içinde eriyen binalar tasarlıyor.

Japon mimar stilini ise şöyle açıklıyor:

Modern malzemeleri kullanarak heykelsi yapıtlar ortaya çıkaran dönemin mimarlarına karşı daha mütevazı binalar tasarlayarak Japon geleneğini sürdürmekten yanayım.

Gelelim mimarın Eskişehir’de tasarladığı müzeye… Ahşap yapı sistemiyle Eskişehir’in ikonik Odunpazarı Evleri’ne gönderme yapan yapı, üç kata yayılan ve gün ışığını içeri alan mimari tasarımıyla sanat ve tarihi doku arasında bir bağ kurmayı hedeflemiş.

Sergileme alanlarının yanı sıra kafe, müze dükkanı ve atölye alanları gibi mekanlarla hem gece hem gündüz kente hayat verecek Odunpazarı Modern Müze’nin (OMM), bölgede bir odak yaratarak kamusal toplanma merkezi olmasının yanı sıra Eskişehir’in kültürel tanıtımına da büyük katkı sağlayacağı düşünülüyor.

2017 yılından beri çalışmaları süren müzenin 7 Eylül’de açılacağı duyuruldu. Anlaşılan hem sanatseverler hem de Eskişehirliler için bir buluşma noktası haline gelecek Odunpazarı Modern Müze’nin (OMM) açılışı büyük bir ilgiyle karşılanacak.

Yorumlar