Son günlerde kış mevsimine özgü popüler seyahat alternatiflerinde ya Doğu Ekspresini ya da İskandinavya’nın kuzey bölgelerini görüyor olmalısın. Fazla popülerlik canını sıkmış olabilir ama çok da gizli olmayan bir sır vermeliyim, bu bölgelerin popüler olmasının bir nedeni var!
Kış aylarında dondurucu bir soğuğa sahip olmasına rağmen, yerleşim yerleri içerisindeki yollar dahil olmak üzere, tam bir beyaz örtü hakimiyetinde olan Laponya (lapland) bölgesi, yine beyazlara bürünen çam ağaçlarının arasından arada bir de olsa çıkan güneşin içini ısıtacağı şahane bir doğadan oluşuyor. Sırf bu doğa için bile gidilmeye değer olan bölgede, dünyanın sınırlı bölgelerinde yaşayabileceğin deneyimler de yer alıyor.
En genel tarifi ile Laponya, İsveç ve Finlandiya sınırları içerisinde yer alan Kutup Dairesi ile Kuzey Denizi arasında kalan bölge olarak tariflenebilir. Bu bölgeye ilişkin çok şey duyduğuna ve bu platformda bir çok yazıyı keyifle okuduğuna eminin. Bense İsveç sınırlarında buz kıran gemisi ile seyrederek buzun altındaki suya giriş deneyimimden ve Finlandiya Laponya’sında tecrübe ettiğim buz otel maceramdan bahsedeceğim. Şimdiye kadar yaşadığım en değişik yüzme aktivitesi ile en alternatif otel konaklamasının senin de ilgini çekeceğini düşünüyorum.
Buz Kıran Gemisi
Günümüzdeki turistik faaliyetler için de kullanılan buz kıran gemileri aslında Alman mucitlerin dünyamıza kazandırdığı ve buz tabakası nedeniyle ulaşımın olmadığı bölgelerde yaşayan insanların hayatlarını kolaylaştıran bir ulaşım/kurtarma aracı. Bu gemileri diğerlerinde ayıran özellik, baş kısımlarının (yani geminin ön tarafı) diğer gemiler gibi düz, keskin ve sivri bir hat yerine daha çok kaşığın tersi gibi yuvarlak olması. Bu sayede geminin baş kısmı buz tabakasının üzerine çıkıyor ve bir nevi vurarak buzun yarılmasını sağlıyor ve bu şekilde kendisine yer açarak ilerliyor. Bazı gemiler sadece buz kıran görevi görürken bazıları ise hem buzullarda hem de normal sularda seyredebiliyorlar. Bizim bindiğimiz Polar Explorer isimli buz kıran gemisi de her türlü suda gezinebilenlerden.
Gemi ilerlerken güverteye çıkıp kenarlardan başını aşağı sarkıttığında, geminin buz kütlelerini kırdığı görüntüyü izlemek ve bunun çıkardığı sesleri dinlemek insana tuhaf bir haz veriyor. Tam bu anda karşıdan güneş yükselmeye başladıysa ortamın güzelliği katlandıkça katlanıyor. Gemide seyrederken bir rehber eşliğinde kaptan köşkünden makina dairesine kadar karış karış gemiyi gezebiliyorsun. Ancak bu yolculuğu diğerlerinden ayıran başka bir aktivite var ki dillere destan.
Bu aktivitede, buz kıran gemisi ile yapılan seyahatin bir aşamasında denizcilerin ‘Immersion Suit’ olarak tabir ettiği (Türkçesi dalış elbisesi) ancak benim gibi bu terminolojiyi bilmeyenler için bir nevi teletubbies kostümü izlenimi veren bir tulumla, geminin açtığı gölete girip yüzebiliyorsun. Dünyanın başka neresinde yapılıyor bilmiyorum ama bu gemiye binersen o tulumu giyip suya girmemen diye bir şey söz konusu olmamalı.
Biraz daha kafanda canlanabilmesi için olayların nasıl geliştiğini bilmen gerekiyor; buz kıran gemisi ilerlerken bir noktada duruyor ve geminin kıç tarafında bir gölet oluşuyor. Hemen bir rampa kuruluyor ve gemiden buz kütlesinin üzerine iniş yapılması sağlanıyor. Bu esnada bir grup insan gemi tarafından sağlanan ‘imm suit’leri üzerine geçirmeye çalışıyor. Gemi personelinin yardımı olmadan giymenin pek mümkün olmadığı bu kostüm 3 beden büyük gelen bir tulumla dalgıç kıyafeti arası turuncu bir şey. Tulum geniş olsa bile hareket kabiliyetin oldukça kısıtlı. Başlık kısmı ise suyun tulumun içerisine sızmaması için suratını vakumla sarmışçasına sıkı. Giyinme faslını tamamlayan gruplar kurbanlık koyun edasıyla, geminin arkasındaki rampadan ilerlemeye başlıyor ve ilk teletubbies grubu suya iniş yapıyor.
Suya giriş yaparken çok düşünmene gerek olmuyor zira görevli abilerden biri seni kolundan tutup suyun kenarına oturtuyor ve ensenden tutup suya indiriyor. Ensende bulunan yastıklar sebebiyle kafan ve ayakların yukarıda, vücudun V şeklini alacak şekilde yan gelip yatmaya başlıyorsun. Bu yüzme deneyiminde ellerin kürek görevi görüyor ve anlamsızca sağa sola dönüyorsun. Suyun varlığını hissederek ama soğukluğunu hissetmeyerek suda geçirdiğin sürelerde niye böyle bir şey yaptığını düşünmüyor değilsin. Ancak suratına yayılan ve hiç inmeyen gülümseme, bunun nedeninin çok da önemli olmadığını gösteriyor.
Çıkma vakti geldiğinde sırtın dönük bir şekilde kıyıya yanaşıyorsun ve abiler yine seni ensenden tutup sudan çıkarıyorlar. Taş çatlasa yarım saat süren bu aktivite kendisinden uzun süren bir mutluluk bırakıyor insanın içinde. Birde ömürlük fotoğraflar. Bölgeye gidildiğinde mutlaka denemesi gerekenlerden!
Buz kıran gemisinde geçirdiğin keyifli saatlerden sonra yol üstünde Kukkolaforsen köyüne uğrayıp burada İsveç mutfağının lezzetleri ile karnını doyurabilirsin. Torne nehrinin ikiye ayırdığı bu köyün batıda kalan kısmı İsveç toprakları, doğuda kalan kısmı ise Finlandiya sınırları içerisinde kalıyor. Bu nedenle selam versen karşı kıyıdan görülebilecek bu köyün iki kıyısı arasında 1 saatlik zaman farkı var.
Laponya’da Konaklama
Laponya’da birden fazla buz otel var. Bunlar haliyle kış aylarında yapılıyorlar ve bahar aylarında erimeye terk ediliyorlar. Biz kalmadık ama yeni açılan Game of Thrones temalı buz otelin bu yıl ve önümüzdeki yıllarda çok daha fazla ilgi çekeceği kesin.
Bizim kaldığımız Rovaniemi’ye yaklaşık 30 km uzaklığındaki Arctic Snow Otel, bölgenin en ilgi çeken konaklama alternatiflerinden biri. Otel, resepsiyon binası, sauna odaları, normal sıcaklıktaki restoranların olduğu ufak ahşap binalar ile cam igloların olduğu bir bölüm ve nihayetinde buz otel kısmından oluşuyor.
Buz otel bölümüne bavulla girilemediği için bir grup eşyanla resepsiyonda vedalaşman gerekiyor. Ancak sırt çantalı bir gezginsen sorun olacağını zannetmiyorum. Zira çantanı ve gece için ihtiyaç duyacağın malzemeleri yanına alabilmen ve muhafaza edebilmen için buz otel içerisinde her odaya özel kilitli bir dolap veriliyor. Buz otel sıcaklığının 0 ile -5 derece arasında olması nedeniyle, genel olarak bütün kıyafetlerini üzerine giydiğin, diğer eşyalarını da donmaktan korumak istediğin için bavula çok da ihtiyacın olmuyor.
Otelin içerisinde odaların haricinde ayrıca bir restoran, bar ve şapel bulunuyor. Yemeğini içkini buralarda alıyorsun. Restoran ve barın açık olduğu saatler belirli olduğu için bu saatlere uymak durumundasın. Alternatif olarak resepsiyonun bulunduğu ‘normal’ binalarda yiyecek içecek hizmetlerinde de faydalanabilirsin ancak 23:30’da bu bölgelerde kapanıyor ve buzla baş başa kalıyorsun.
Ciddi bir emek ve sanatsal çalışmanın ürünü olan buz otelde vakit geçirmek çok zor değil. Çünkü otel içerisindeki süit odaların her biri ayrı bir konseptte dizayn edildiğinden hatırı sayılır bir vaktini bu odaları gezmekle harcıyorsun. Zaten otele girişinden 15 dakika sonra, otel içerisinde hareketsiz kalırsan, donmasan bile soğuğun iliklerine işleme ve bir daha çıkmama tehlikesi ile karşı karşıya kalacağını anladığın için yapacak bir şeyler mutlaka buluyorsun.
Odaları gezerken uygunsuz bir durumla karşılaşmamak için dikkat etmen gereken bir konu var; o da siyah perdelerin kapalı olup olmadığı. Buz otelin içerisindeki odalarda kapı bulunmadığı için odalara girip çıkmak konusunda bir sıkıntı yaşamıyorsun. Ancak normalde kapının olması gereken yerde kapı görevi gören siyah perde çekildiyse ve önünde ‘Rahatsız Etmeyin’ (Do Not Disturb) yazısı asılıysa bil ki içeride birileri var. Dolayısıyla bu mesajı ciddiye almanda fayda var.
Artic Snow Otel’in olduğu bölge kuzey ışıklarını gözlemek için çok elverişli bir bölge. Bu nedenle gecenin büyük bir çoğunluğunu dışarıda kuzey ışıklarını takip ederek geçirebilirsin. Bunu yapmadan önce hava durumu gibi kuzey ışığı tahminlerini gösteren uygulamalardan da yararlanabilirsin. Hiç bu zahmete girmek istemezsen de otel görevlilerine kuzey ışığı çıktığında sana haber vermelerini isteyerek Aurora alarmı hizmetinden yararlanabilirsin.
Nasıl uyunacağı konusuna gelirsek, odaları ilk gördüğünde huzursuzlanacaksın. Ancak korkulacak bir şey yok bu gayet normal bir tepki. Çünkü odaların içerisinde sadece buzdan bir çerçevenin içerisine yerleştirilmiş tahta bir şilte, üzerinde yorgan kalınlığında bir yatak ve bu yatağa benzer yorganın üzerine serpiştirilmiş postlar görüyorsun. Bu şekli ile yatağa (yatak denilebilirse tabi) yatmanın ardından 5 dakika geçmeden, vücudunun sert zeminle temas eden kısmında soğukluk dalga dalga yayılmaya başlıyor. Fakat otel tarafından iki katlı uyku tulumu ve yastık temin edildiğini öğrenince bir rahatlama geliyor ve uyumak başta göründüğü kadar zor olmuyor.
İki kat tutulum içerisine girdikten sonra için iyice rahatlıyor. İlk başta açıkta kalan tek uzvun olan suratının üzerinde soğuk rüzgarlar esiyor olsa da onu da eldivenli ellerini yanaklarına kapatmak suretiyle engelleyebilirsin. Yok gerçekten bu kadar eziyetli değil zira bir süre sonra o tulumun içerisinde sıcaktan patlayacak gibi oluyorsun. Ancak bunun için çok önemli bir ayrıntıyı atlamaman gerekiyor. O da termofor! Laponya’ya yaptığım seyahat boyunca en yakın arkadaşım olan sıcak su torbası her durumda imdada yetişiyor ve tulum içine konulduğunda da sauna etkisi yaratıyor. Yani buz otelde mutluluk termoforda!
Yine de çok sıkıntı çekersen dolapların bulunduğu bölümde yer alan ranzalarda kendine bir yer bulabilirsin. Nitekim otelde sadece bu dolap odası ve içerisinde duş ve tuvaletin yer aldığı bölümler buzdan oluşmuyor. Haliyle bu bölümler oldukça sıcaklar. Buz otel fikri seni en başta zorladıysa aynı kompleks içerisindeki cam iglolarda da konaklayabilirsin.
Otelin uyandırma servisini istediğin takdirde gözünü, temiz yüzlü bir arkadaşın omzundan verdiği sarsıntı ile açıyorsun. Bu güler yüzlü arkadaş yanında bölgede çok yangın olan sıcak böğürtlen çayı getiriyor. Bu sayede yanağına tatlı bir öpücük kondurulmuş gibi uyanıyorsun. Yüzüne yayılan gülümseme ve midene ulaşmaya başlayan sıcak ve tatlı çay ile, bir geceyi buz otelde geçirmiş olmanın sanki Everest’e tırmanmış gibi içine doldurduğu huzurla yerinden doğrulabilirsin. Laponya’da yeni bir güne başlıyorsun 😉
Yorumlar