Çoğunluğun bildiğinin aksine Miami’yi ziyaret etmek için en iyi zaman yaz ayları değil kış ayları. Kasırga mevsimi olarak bilinen Haziran – Ekim ayları yağmurun hakim olduğu aylar. Bu yüzden Miami’yi Kasım – Mart aylarında ziyaret etmeniz şiddetle tavsiye edilir. Aksi halde nemli, oldukça sıcak ve aniden yakalanabileceğiniz yağmurlara kendinizi hazırlayın.
İstanbul’un Moda’sı veya Karaköy’ü olarak tabir edilen Wynwood şehirdeki uğrak noktalarımız arasında. Sıklıkla değişen rengarenk street art çalışmaları arasında sokaklarda büyüleneceğiniz Wynwood’un mutlaka görülmesi gereken noktası Wynwood Walls.
Adım başı karşılaşacağınız üçüncü dalga kahvecilerin çekişmeli yarışında açık ara kazanan Panther Coffee. Hipsterların uğrak noktası olan Panther coffee aynı zamanda koskoca bir ağacın gölgesinde mola vermek için ideal bir nokta.
Wynwood’a gelmişken şehrin en meşhur bakery’lerinden biri olan Zak The Bakery, taptaze ekmekleri ve tatlılarıyla meşhur. Söylentiye göre ekip o kadar çok rağbet görüküyor ki yakında yepyeni bir noktaya taşınacak!
Miami’nin en etkileyici müzelerinin başında gelen Perez Art Museum, Biscayne bölgesinde yer alıyor. Nefes kesici mimarisi ve çağdaş sanat sergileriyle dikkat çeken müzede bugünlerde Dünya Kupası heyecanına ortak olabileceğiniz The World’s Game: Futbol and Contemporary Art sergisi var.
Fotoğraf: https://inhabitat.com/
Biscayne ve South Beach’i birbirine bağlayan en güzel rotalardan biri olan Venetian Causeway yemyeşil rotası ve nefes kesen evlerle bisiklete binmek için birebir.
Dondurma severlerin mutlaka uğraması gereken Lulu’s, müşterilerin önünde adeta bir bilimsel çalışma sergiliyor. Tamamen organik malzemelerden üretilen dondurmalar arasında favorimiz nutellalı dondurma.
Fotoğraf: http://blogionista.com/
Şehrin finansal bölgesi olarak görülen Brickell’da saklı hazinelerle dolu! Brickell City Center’daki EAST Hotel’de bulunan Sugar, Asya kökenlerininden ilham aldığı keyifli atmosferiyle içki için ideal bir nokta.
Fotoğraf: http://www.east-miami.com/
Şehrin en hızlı gelişen bölgelerinden biri olan Miami Design District, ünlü markaların dükkanlarının yanı sıra tasarım dükkanlar ve birbirinden görkemli galerileri ağırlıyor. Miami’nin vazgeçilmez simalarından Estefan ailesinin sahip olduğu ve ünlüler tarafından akın edilen restoranı Estefan Kitchen, şehrin en yeni müzelerinden biri olan çağdaş sanat müzesi ICA Miami ve bir araba garajının sanatla olan dudak uçuklatıcı birleşimi olan Museum Garage’a rastlayacağınız Miami Design District, yakında Pharell Williams’ın da restoranına ev sahipliği yapacak.
Design District’e gitmişken Markowicz Fine Art ve Opera Gallery’e uğramayı sakın ihmal etmeyin!
Türk ve Yunan yemekleri arasında mekik dokuyan Mandolin, ızgara ahtapot’tan mantı’ya uzanan birbirinden leziz opsiyonları ve sımsıcak Yunan atmosferiyle ilk görüşte hafızanıza kazınacak. Dikkat: Mandolin’e gitmeyi düşünürseniz mutlaka rezervasyon yapın.
Fotoğraf: https://www.miamidesigndistrict.net/
‘Miami sadece klüp kültüründen mi oluşuyor?’ diye düşünmedik desek yalan olur… Kalıpları bozan mekan ise Lagniappe oldu. Fransız bir girişimcinin yıllar önce tohumlarını attığı Lagniappe, yılın her günü canlı müzik bulabileceğiniz nadir mekanlar arasında. Buram buram nostalji kokan dekorasyonuyla caz ve blues gruplarının iç mekanda sahne aldığı Lagniappe, büyük arka bahçesiyle şarap & peynir konsepti için de ideal.
Fotoğraf: http://cityneversleeps.com/
Miami ve mimari denince akla ilk gelen şey şüphesiz Art Deco. 1930’larda yükselen akımın en renkli ve orijinal örneklerini görebileceğiniz South Beach’i bir rehber eşliğinde gezerseniz otellerin içerisinde Frank Sinatra gibi sayısız efsanenin uğrak noktası olan gizli cevherleri de keşfedebilirsiniz.
‘Welcome to Miami’ gerçeğiyle karşılaşacağınız şehrin en turistik noktası olan Ocean Drive, turist tuzağı olan restoranlarla dolu… Baştan sona yürüdüğünüzde Art Deco otelleri, Art Deco müzesini ve Lumus Park’ı görebileceğiniz Ocean Drive’ın en güzel yanı ise bir adım ötede okyanusla buluşabiliyor olmanız. Sahil boyunca yürüyüş yaparak karşılaşacağınız cankurtaran kuleleriyle Wes Anderson filminden çıkma kareler çekmeniz de an meselesi.
Şehrin en tatlı kitapçısı ise şüphesiz Books & Books. Miami’de birkaç noktada bulunan kitapçının en büyük dükkanı ise South Beach’de bulunan alışveriş caddesi Lincoln Road’da. Envai çeşit seyahat ve tasarım kitabı bulabileceğiniz Books & Books’a uğramadan dönmeyin.
Fotoğraf: https://booksandbooks.com/
Alışveriş merkezi çılgınlığından uzak durmak isteyenler için şehrin sunduğu en iyi alternatif Lincoln Road diyebiliriz. Apple’dan Nike’a sayısız dükkanı ve restorana rastlayacağınız bu caddede efsanevi şapkacı Goorin Bros Hat Shop da favori dükkanlarımız arasında.
Her yıl Aralık ayında dört gün boyunca ziyaret edebileceğiniz Art Basel adeta Miami’nin en hareketli olduğu zamana geliyor. Hem havanın müthiş olduğu hem de dünyanın dört bir yanından galerilerin getirdiği çağdaş sanat koleksiyonlarıyla gözünüzü uçuklatacak olan Art Basel, aynı zamanda sayısız parti ve etkinliğe ev sahipliği yapıyor.
Miami’nin en eski residential bölgelerinden biri olan ve bisiklete binmek için enfes noktalarından biri daha olan Coconut Groove’un gözbebeği Vizcaya, 20. Yüzyılda James Deering’in evi olan yapı İtalyan ve Orta Doğu mimarisinin izlerini barındırıyor. Müthiş bahçesiyle de büyüleyecek olan Vizcaya’da şehrin bambaşka bir yüzüyle karşılaşmaya hazır olun.
Coconut Groove’da hem canlı caz müzik dinleyebileceğiniz hem de leziz brunch yapabileceğiniz Peacock Cafe’de ağaçların altında nefis kokteyller sizi bekliyor!
Kahve yerine çay tercih edenlerin sesini duyan mekanlardan biri de Coral Gables’daki Small Tea. Ödüllü iç mimarisiyle freelancerlar için ideal çalışma ortamı yaratan Small Tea’deki 84 farklı çeşit çay opsiyonuyla büyülenmeye hazırlanın. Bizim oyumuz White Peony’den yana.
Fotoğraf: http://prismcreativegroup.com/
Miami gece hayatıyla ilgili denebilecek çok fazla duyum almış olabilirsiniz. Ancak bizim önerimiz biraz daha farklı bir lokasyon olacak. Behrouz’un South Beach’deki mekanı Do Not Sit On The Furniture, özellikle underground deep house müptelaları için farklı bir deneyim sunuyor.
Kübalıların göç etmesiyle şekillenen Miami, aynı zamanda Florida’da yaşayan 1.5 milyon Kübalının büyük bir bölümünün de evi. Bu yüzden sıklıkla İngilizce bilmeyen bir Uber’e denk gelebiliyorsunuz. Küba’nın kalbine ineceğiniz Little Havana bölgesinde leziz Küba yemeklerini tadabilirsiniz. Puro dükkanları ve galerilere de Calle Ocho’da rastlayacaksınız.
South Beach başta olmak üzere bu rengarenk şehri tepeden görmeye ne dersiniz? Deniz uçağına atlayıp eşsiz bir maceraya koyulmak paha biçilemez.
Ocean Drive’ın aynı zamanda Gianni Versace’nin 1997’de öldürüldüğü malikaneye ev sahipliği yaptığını biliyor muydunuz? Otel olarak hizmet veren 90’larda Madonna’nın da sıklıkla tercih ettiği Villa Casa Causarina, aynı zamanda Gianni’s restoranıyla müthiş bir tecrübe sunuyor.
Gece hayatı oldukça parıltılı olan Wynwood bölgesinde ısınma turu için yepyeni bir alternatif daha doğdu: 1-800-Lucky. Yurtdışında bayılarak ziyaret ettiğimiz food hall tecrübesini ilk kez Miami’ye taşıyan 1-800-Lucky, farklı Asya restoranlarıyla karşılaşacağınız, meşhur dondurmacı Taiyaki’ye de rastlayacağınız nefis bir buluşma noktası. Açık bar ve keyifli müzikler eşliğinde akşamın ilk saatlerine burada adım atabilirsiniz!
Fotoğraf: http://www.bubblesandink.com/2018/01/1-800-lucky/
Art Basel noktalarından biri olan Faena Hotel şehrin ödüllü otelleri arasında parlıyor. Sanatın kalbinin attığı noktaların başında gelen Faena’da düzenli olarak düzenlenen etkinlikler de cabası.
Yeme-içme kültürüne meraklı olanları fazlasıyla memnun edecek şehrin son sürprizlerinden biri de dünyaca ünlü Choco Matte. Japon ve Peru kültürlerini füzyonlayarak leziz yemekler tadabileceğiniz Chotto Matte, müthiş tasarımıyla da büyülüyor.
Fotoğraf: http://www.miami.com/miami-restaurants/
Bu içeriğin güncellendiği tarih 17/02/2019 14:56
Leave a Comment