Milano Tasarım Haftası: Paylaşma ve Ortak Alan

Bu sene Milano Tasarım Haftası’nda birçok sergi ve işbirliği ‘paylaşma’ ve ‘ortak alan’ temaları üzerinde durdu. Bir haftada 500.000 kişinin ziyaret ettiği tasarım haftası, bilgi teknolojilerinin hızlı tüketimi teşvik ettiği bir çağda; yavaşlamanın, içimize dönmenin önemini hatırlattı. Tasarım kavramının eskiye kıyasla artık daha erişilebilir ve demokratik olduğu bu dönemde; açık olmak, dönüşüme, kritiğe değişime cevap vermek ve adapte olmanın; sürekliliği sağlayacak anahtarlar olduğu vurgulandı.

Çağdaş tasarım sahnesinin bu yeni yaklaşımı; bilinçli düşünce, tercih etme, dünyayı dinleme, sadece gerekli şeyleri tüketerek, kalan doğal kaynakları elimizden geldiğince korumaya çalışmak olarak daha hümanist bir şekilde karşımıza çıkıyor. Gelecekteki yaşama biçimlerimizin mimariyi, mekan ve ürün tasarımını nasıl değiştireceği üzerine tasarım haftası açık bir zemin sundu. Paylaşmak ve ortaklık temalarını tasarım haftası boyunca, mekan, ürün tasarımı ve deneyim tasarımı ölçeklerinde gözlemledik.

Milano Tasarım Haftası’nın birinci günündeki ilk durağımız son sayısı ‘Share’ temasına odaklanan Platform Dergisi’nin açık alanı olan Casa Platform’du. Milano’nun saygın marka ve kurumların yer seçtiği tarihi bir mahallesi olan Brera’nın merkezinde konumlanan Casa Platform’un kurgusu, derginin de son sayısında vermek istediği paylaşım teması ile birebir örtüşüyor. Mimarlar ve tasarımcıların etkileşim noktası olarak kapısını her gün açan ve bir masa ve mutfak etrafında ev sahipliği yapan Casa Platform, tasarım haftası trafiğinin ortasında hem sektör profesyonelleri, hem öğrenciler, hem de basın ve diğer ziyaretçilerin birbiriyle tanışabileceği ve fikir birliktelikleri geliştirebileceği bir zemin hazırlıyor. Casa Platform; çağdaş tasarım sahnesine hümanist bir bağlamda katkıda bulunmak anlamında, ofis ve çalışma modellerinin belirli formüllere göre kurgulandığı bir dönemde, açık ve özgür bir paylaşım alanı sağlayarak ayrışıyor.

Casa Platform, aynı zamanda son 8 aydır çalışmalarını yürüttüğümüz ve küratörlüğünü üstlendiğimiz atlas tasarım koleksiyonuna da ev sahipliği yaptı. 19- 21 nisan tarihleri arasında Casa Platform’da sergilenen atlas, Mezopotamya kültürü ve estetiğini bugüne tercüme eden bir tasarım koleksiyonu.

Proje, Harran Kaymakamı Ömer Faruk Çelik önderliğinde yönetiliyor ve kadınların sosyal yaşamda yer almalarını sağlayarak toplumsal dönüşümü ve kalkınmayı destekleyen Harran Kaymakamlığı Aile Destek Merkezi (ADEM) ile hayata geçiyor. atlas, global tasarım tartışmasını sosyal farkındalık ve sürdürülebilir tasarım ekonomisi ile entegre etmeyi amaçlıyor.

Atlas, Harran’da yaşayan kadınlar ile Suriyeli mülteci kadınların, Harran Kaymakamlığı Aile Destek Merkezi’nde yer alan ahşap, keçe, seramik ve dokuma atölyelerinde üretimin merkezinde aktif yer alarak ekonomik özgürlüklerini kazanmalarını destekleyen bir modele oturuyor.

Harran ve Mezopotamya kültürü etrafındaki, geçmişi 8.000 yıla dayanan çok katmanlı medeniyetler projenin ana referansları olarak ele alınıyor. Bu medeniyetler tarih boyunca;  günlük yaşam ritüellerinin yarattığı sosyal etkileşimler ile mimarlık, astronomi, matematik, geometri ve inanç sistemlerine olan katkıları ile biliniyorlar. atlas kapsamında tasarımcılar; Aslı Smith, Barış Gün, Begüm Cana Özgür, DAY Studio, INCOMPLIT ve Şule Koç bu referansları günümüze tercüme eden bir koleksiyon geliştirdiler.

İlk günün sonunda ise mimarlık dergisi Domus’un Corso Venezia üzerinde bulunan gözlem evindeki etkinliğine katıldık. Domus Dergisi’nin tasarım haftasının ilk gününde; mimarlık ya da tasarımın tartışılacağı bir platform kurgulamasını beklerken, kalabalık bir grupla gökyüzündeki yıldızları yansıtan bir kubbenin altında bir araya geldik.

Derginin yeni yayın direktörü, tasarım duayeni Michele de Lucchi, bu buluşmayı bir ‘pause’ olarak tanımlayarak, tasarım haftasına yavaşlayarak ve üzerimizdeki gökyüzünün farkına vararak başlamanın öneminden bahsetti. Bu evrendeki yerimizin ve zamanın, mekanın boşluktan ve sessizlikten kaynaklandığı üzerine; tasarıma bu açıdan bakmamızı sağlayan müthiş bir deneyim yaşattı.

İkinci günde ilk durağımız İtalyan doğal taş üreticisi Caserstone’un New York’ta çalışmalarını sürdüren çok disiplinli tasarım stüdyosu Snarchitecture ile işbirliğiydi. Her sene Caserstone’un bir mimar ya da tasarımcı ile gerçekleştirdiği ve 5 duyu etrafında deneyim üzerine kurulu enstalasyonlarını merakla bekliyoruz. Bu sene Snarchitecture deneyim alanı olarak su ve mutfak temasını bir araya getirdi. Altered States isimli enstalasyon, suyun katı, sıvı ve gaz halini yeniden yorumlayan ve mutfağı ortak bir alan olarak kurgulayan bir deneyim tasarladı.

Porta Romana’da Palazzo dell’Ufficio Elettorale’da yer alan enstalasyon aynı zamanda mekanın kubbe mimarisi ile de konuşan, avlu ve kubbe arasında kullanıcıyı içine alan bir senaryo üzerine kurgulanmış. “Mekanın başlangıcı ve sonu vardır” diyen konvansiyonel mimari tasarım anlayışının aksine; sonu ve başı tanımlı olmayan, mekanın deneyimle başladığı ve bittiği anda var olduğu, fiziksel elementler yerine duygusal bağlar ve diyaloglar arasında bir varlık gösterdiği temeline oturuyor. Snarkitecture; suyu mutfaktaki en önemli element olarak ele aldı ve suyun dönüşen yapılarını dairesel mermer bir masa etrafında yeniden yorumlayarak, kullanıcıların birbiriyle yüz yüze gelerek diyalog kurması ve su ile etkileşime geçmesini teşvik eden bir deneyim tasarladı.

Porta Romana’dan sonraki durağımız Palazzo Litta’da yer alan Swiss Design sergisi idi. Sergi İsviçreli genç tasarımcıları destekleyen bir vakıf tarafından organize edilmiş ve malzeme deneyimleri üzerine tasarımcıları bir araya getiren bir senaryoya oturuyordu. Tasarım haftasında özellikle kent merkezindeki kısıtlı alanları  paylaşmak durumunda kalan tasarımcıların bu gibi bağımsız desteklerle bir araya gelerek güçlü bir tavır sergilemesi; en az büyük marka işbirlikleri kadar önemli.

Üçüncü gündeki ilk durağımız Zona Tortona’da yer alan MINI LIVING – BUILT BY ALL enstalasyonuydu. Paylaşım temasının geleceğin mimari ve kentsel tasarımına etkisi üzerine hem fikir, hem de bir deneyim platformu kurgulayan MINI LIVING; katılımcı tasarım süreçleri üzerinden bir deneyim alanı ve ortak yaşam alanı sergiledi. MINI LIVING Kreatif Direktörü Oke Hauser’un liderliğinde, İngiliz mimarlık stüdyosu Studiomama’nın tasarımını gerçekleştirdiği MINI LIVING – BUILT BY ALL enstalasyonu, daha az sahipleneceğimiz ve daha çok paylaşacağımız geleceğin mobil yaşam alanları üzerine bir kurguya sahip. Kullanıcının birebir katılımcı olduğu tasarım süreci, aynı zamanda değişip dönüşebilen ve adapte olabilen mekan kurgularına evriliyor.

Bu mekanın fikir ve deneyime tercüme edilmiş hali ise, FACTORY OF IDEAS isimli sergi alanıydı. Ahşap ve pleksiglas malzemelerden üretilen totemlerle herkesin tasarlayabileceği minyatür maketler, mekanda yer alan vitrinde sergilenerek, ziyaretçileri de tasarım haftasının bir parçası yaptı.

Son günümüzde Wallpaper Dergisi’nin bu sene ‘healing/iyileşme’ teması etrafında farklı tasarımcıların çalışmalarını bir araya getirdiği Handmade sergisiydi. Geçtiğimiz seneye göre odağı daha keskin olan sergi, eski bir kilise olan mekandaki ürün kompozisyonları ile daha dingin ve samimi bir içerik sundu.

Yaşama ve çalışma alanlarında, bireye günlük yaşam kalitesini yükseltecek ve hızlı yaşam akışını dinginleştirecek mobilya ve masa üstü obje tasarımları sergilendi.

inbetweenonline

Yorumlar