Online Oynayabileceğiniz Kutu Oyunları

Belki hatırlayan vardır, kutu oyunlarının dünyadaki ve ülkemizdeki algısının ne boyutta olduğunu, minik figürlerin ve rengarenk kartların taşıdığı büyük potansiyeli ve People & Meeple çatısı altında yapmaya çalıştıklarımı şurada anlatmıştım. Malumunuz, 2020 yılı hiç de keyifli olmadı ve hepimiz bundan olumsuz etkilendik.

Evet, insanız ve haklı olarak şikayet ediyoruz. E varsayalım ki sosyallik öldü, kutu oyunu eğlencesi bitti. Peki şimdi nereye sığınacağız? Elbette yine kutu oyunlarına 🙂 People & Meeple olarak 2021 yılına umutla bakıyoruz ve hep birlikte eğlenmek için inceden planlar yapmaya başladık bile. Bir gözünüz @peopleandmeeple hesabında olsun!

Şimdi sizlere, bir araya gelmekte zorlandığımız bu dönemde, arkadaşlarımız ile online olarak oynayabileceğimiz bir kaç kutu oyunundan bahsetmek istiyorum.

 

Wavelength

Dalga Boyu, bir dalga örtüsünün tekrarlanan birimleri arasındaki mesafedir… diye başlamıştım ki, duraksadım. Bu yazı fizik kuramları ile ilgili değil, kutu oyunları ile ilgili 🙂 O halde bu metindeki Wavelength kelimesinden çıkaracağımız anlam, ‘karşındaki insan ile aynı frekansta olma, onunla aynı kafada düşünme’ gibi bir şey olmalı.

Wavelength, bir tür zihin okuma ve takım yorumu oyunu. Her iki takım da, sosyal tahminler yürüterek takım arkadaşlarının akıllarındaki düşünceyi çözmeye çalışıyorlar. Bu yapı, oyunu kendi türevlerinden çok daha farklı bir yerde konumlandırıyor diyebiliriz. Keza kutudaki büyük plastik mekanizmayı ilk gördüğünüzde, orjinal bir konseptin sizi beklediğini hemen hissediyorsunuz. Resimde gördüklerinizi teyitleyelim: sonsuza dek döndürebileceğiniz bir çark, çarkın içerisindeki Hedef Tablosunu gizleyen koruyucu bir kapak ve tam ortada duran kırmızı bir kadran. Peki nasıl oynuyoruz?

İki takım olarak ayrıldık. Takımlarının birinin adı Ay, diğerinin adı Yıldız olsun. Ay takımından bir oyuncu (anlatıcı), üzerinde 2 farklı kavramın (çoğunlukla karşıt kavramlar) bulunduğu oyun kartlarından birini rastgele çekiyor. Sıcak-Soğuk, Hızlı-Yavaş, Mutlu Şarkı-Hüzünlü Şarkı, Fantastik-Bilim Kurgu vb. çok daha fazlası… Anlatıcı daha sonra, kapalı halde olan çarkı rastgele döndürüyor ve yalnızca kendisinin görebileceği bir şekilde koruyucu kapağı açıyor. Gördüğü şey? Hedef Tablosu, yani 2-3-4-3-2 şeklinde sıralanmış rakamlar ve bu rakamların tam olarak çarkın neresinde olduğu. Ardından koruyucuyu kapatıp takım arkadaşlarına bir ipucu vererek curcunayı başlatıyor ve o tur için bir daha konuşmuyor.

Örnek üzerinden gidelim: Ay takımındaki anlatıcının çektiği kartta ‘İyi Yapım-Kötü yapım‘ ifadeleri olsun, biri solda diğeri sağda. Anlatıcının verdiği ipucu ise Lucifer Dizisi olsun. (İpucuna bak hele!) Bu durumda ekip ne yapacak, kendi arasında tartışıp diziyi ne kadar başarılı bulduklarına karar verecek, anlatıcının dizi hakkındaki fikirlerinin ne olabileceğini tartacak ve nihai bir karar vererek kadranı ayarlayacak.

Şimdi; Ay takımı anlatıcısı ne amaçlıyor? Hedef Tablosunun konumuna göre takım arkadaşlarına doğru bir ipucu vermek. Peki takımın kalanı neyi amaçlıyor? Anlatıcının verdiği ipucu üzerine kafa yorarak kadranı mümkün olan en doğru yere (en yüksek puana) çevirebilmek.

Basit gibi görünüyor değil mi? Ancak masadaki her bir insanın düşünce yapısı ve görüşleri aynı mı? Değil. İpucunu yorumlama şekilleri ortak mı? Değil. Hatta takım arkadaşları kendilerine gerçekten yardımcı olabilecek türden bir ipucu verdi mi, o da belli değil 🙂 Zaten olay tam olarak burada kopuyor ve acayip bir eğlence başlıyor. Herkesin sesli düşünerek ipucunu yorumlaması, fikirlerin ve tarzların çarpışması, farkında olmadan ilgisiz alakasız noktalarda arayışlara girilmesi, bu esnada rakip takımın bir paket çekirdek açıp olanları izlemesi ve berbat önerilerle karşı tarafın zihinlerini bulandırması… Gerçi Yıldız takımı çok rahat olmasın, bir sonraki tur sıra onlara gelecek!

Son karar verildiğinde ve çarkın koruyucusu açıldığında, kadranın hedefe olan yakınlığına göre Ay takımına puan veriliyor; sevinçler-üzüntüler-delirlemer (her 2 anlamda da olabilir) o tur için son bir kez daha yaşanıyor ve sıra Yıldız takımına geçiyor. Küçük bir ekleme, Ay takımı turunu oynarken Yıldız takımının ekstra bir puan kazanma şansı da var: hedefin, kadran pozisyonunun sağında mı yoksa solunda mı olduğunu hızlıca tartışıp tahminde bulunacaklar ve eğer haklılarsa puan alacaklar.

Özetle, Wavelength’in temasının telepati olduğu düşünülebilir. Fakat hiç çaktırmasa da, oyun aslında tamamiyle empati ile ilgili. Kazanmak için, ekipteki her bireyin dünya ve olaylar hakkındaki fikirlerini çözebilmelisiniz. Bunu yaparken, aşağıdaki gibi garipler ötesi diyaloglar ortaya çıkabilir:

  • Yeni doğmuş bir kedi ne kadar çirkin olabilir?
  • Smells Like Teen Spirit hüzünlü bir şarkı mıdır?
  • Saf pamuk güzel mi kokar?
  • Deniz Türüç Avrupa çapında bir futbolcu mudur?
  • Kahve ne kadar sıcaktır ?

Mantıkla hareket edilmesi gereken bir oyun düşünün. Bir de herkesin tamamen kafasına göre takıldığı bir full geyik bir oyun düşünün. İşte Wavelength bu 2 kavramın tam ortasında duruyor aslında. Kahkahalar eşliğinde iyi vakit geçiriyorken, bir yandan da birlikte oyun oynadığınız insanlar hakkında yeni şeyler öğreniyor, farklı düşünce ve farklı ifade tarzlarına adapte olmak konusunda kendinizi geliştiriyor ve bir tür spektrumu çözümlemeye çalışıyorsunuz. Ne demiştik, Dalga Boyu 🙂

Oyunu Longwave.web.app üzerinden deneyimleyebileceğiniz gibi, ilerleyen dönemde @peopleandmeeple ekibi ile aynı masada oynayabileceksiniz.

 

Dixit

2019 yılında yayımlanan lbaşı Gecesi İçin alternatif öneriler yazımızda da bu oyundan bahsetmiştik ancak sakın ola ‘e bunun modası geçmiştir o zaman’ diye düşünmeyin!

Dixit, dostlarımız ile toplu olarak oynayabileceğimiz en iyi parti oyunlarından biri olma özelliğini koruyor ve her sene genişleme paketleri ile desteklendiği için, güncelliğini hiçbir zaman kaybetmiyor. Hiç uzatmaya gerek yok, tüm zamanların en iyi parti oyunlarından birinden söz ediyoruz ve bu konuda iddialıyız!

Pandemi dolayısıyla sevdiklerimiz ile bir araya gelmekte zorlandığımız bu günlerde https://isolant.games/en/ web sitesi üzerinden Dixit eğlencesine katılarak, birlikte bir şeyler yapma özlemini az da olsa dindirebiliriz. Evet kabul, yüz yüze oynamanın zevkini yaşayamasak da, site bize online düzlemde alabileceğimiz maksimum eğlenceyi sunuyor.

 

Codenames

30’un üzerinde dile çevirilen ve 50’nin üzerinde farklı ülkede oynanan bir oyun var sırada: Codenames.

Codenames, sözcükler arasındaki ilişkiyi tahmin edebilmeyi temel alan bir parti oyunu. 2 takım halinde oynuyoruz. Oyun başında, iki takımdan da birer oyuncu seçiliyor ve bu oyuncular Spymaster (yönlendirici) olarak görevlendirilirken, diğer oyuncular saha görevlileri olarak tanımlanıyorlar. Her biri tek kelimeden oluşan toplam 25 kart, 5×5 düzeninde masaya rastgele diziliyor. Kelimelerimizin bir kısmı kırmızı ajanları, bir kısmı mavi ajanları, bir tanesi bir tür suikastçiyi ve diğerleri de masum tanıkları yansıtmış oluyorlar.

Spymaster’lar, masadaki bir veya birden fazla -ki aslında ne kadar çok olursa o kadar iyi olur- kelimeyi işaret eden tek kelimelik bir ipucu (açık durumdaki kartlarda yer alan sözcüklerden biri olmamalı) ve bu ipucunun kaç kelimeyle ilişkide olduğuna dair bir sayı verirler. Saha görevlileri ise hangi kartların ipucu ile ilgili olduğunu çözmeye çalışarak, kendi renk gruplarına ait kelimeler üzerinden tahmin yürütürler. Burada ekstra bir dikkat gerekir çünkü karşı takımın kelimesini tahmin edecek olan takım, rakibine dolaylı olarak avantaj sağlamış olur.

Tahmin edilen kelime doğruysa, o takıma bir tahmin hakkı daha doğar. Yanlışsa, sıra diğer takıma geçer. Eğer masum tanıklardan biri seçilerse, tur pas geçilmiş olur. Bu arada aman dikkat, suikastçı kartı seçilmişse oyun biter ve kaybedersin! Bu yüzden, spymaster’ın ipuçlarına dikkat etmesi ve o kelimenin yakınlarında pek dolaşmaması gerekir.

Kestirme bir ifadeyle, kendi kelimelerinin tamamını bulan ilk takım oyunu kazanır. Oyunu https://codenames.game web adresinden rahatlıkla oynayabilirsiniz. Pastanın kreması: oyunun Türkçe dil desteği var ve tüm kelimeler Türkçe.

 

Santorini

Şimdiye dek bahsettiğim oyunlarda, ‘ne kadar fazla kişi olursa o kadar iyi’ kuralı geçerliydi. Santorini ise bu açıdan listedeki diğer oyunlardan biraz ayrışıyor. Kalabalık bir arkadaş grubuna gerek yok ve sadece 2 kişi ile oynamak mümkün.

Aslında oyunu öğrenmek oldukça kolay, hatta oyunun en güçlü yanlarından biri de bu olabilir. Fakat bunun yanında, oyunda yapılan her bir hamlenin önemi oldukça büyük. Çok az taşınızın kaldığı ve her aksiyonun kritik olduğu bir satranç maçı düşünün. Oyunun akışı böylesi bir tabloyu andırıyor diyebiliriz.

Her oyuncu, ada üzerinde ikişer işçiyle oyuna başlıyor. Sıra size geldiğinde, işçilerinizden birini bitişik bir alana (çapraz yön dahil) hareket ettirmeli, ardından yine komşu karelerden birine bir bina parçası inşa etmelisiniz. Doğal olarak, oyundaki hareketlerimiz bina inşa ettikçe sınırlı hale gelmeye başlıyor.

Bu denli basit bir kurgu için satranç benzetmesi yapmamın sebebi ise, strateji kelimesinde gizli. Bir yandan hareket edip diğer taraftan rakibini bloke edebilmek veya tırmanmaya devam ederken bina inşa planları düşünmek, zihninizde bir strateji oluşturmadan başarılı olmanızın zor olduğu bir oyun dizaynı ile karşı karşıya olduğunuz anlamına geliyor. İşçilerinden birini adadaki binaların 3. katına çıkarabilen ilk oyuncu oyunu kazanıyor. İkincil olarak, rakibinizi hamle yapamayacak duruma getirirseniz de oyunu kazanabiliyorsunuz.

Oyun dizayn edilirken, Yunanistan’a bağlı olan Santorini adasında, uçurum kenarındaki köylerin mimarisinden esinlenilmiş. Tasarımcılar, adanın ihtişamını bu küçük prototipe başarılı bir şekilde yansıtmış olacaklar ki, görsellik ilk bakışta herkesi etkiliyor. Hatta artırayım: üç boyutlu oyun tahtasını evinizin salonunda dekor olarak kullanabilirsiniz.

Bir yandan eğlenirken diğer yandan zihninizin düşünce çarklarını çalıştırmak, kutu oyunlarının en genel özelliklerinden biridir. Santorini oynarken, bu tanımın %100 karşılandığını göreceksiniz. Yani öğrenmesi basit ama ustalaşması zor bir oyun istiyorsanız, aradığınız şey Santorini olabilir. Şimdilik bu eğlenceli oyunu https://boardgamearena.com web adresinden ücretsiz olarak deneyimleyebilirsiniz. Neden şimdilik dedim? Çünkü bu oyunu ilerleyen dönemde @peopleandmeeple etkinliklerinde görebileceksiniz. Yazının başında söylediğim gibi, beklemede kalın!

 

Downforce

Araba yarışı.

Hayatınız boyunca en az 1 defa TV’deki F1 yarışlarından birine denk gelmişsinizdir heralde. Yanıtınız hayır mı? O halde 80’lerde Nintendo (NES) ile dünya çapında oluşturduğu garip bağımlılığı 90’larda Atari ile ülkemizde taşıyan Road Fighter oyununu hatırlıyorsunuzdur kesin. Bu da mı değil? Peki 2000’lerde Need For Speed? 2010’larda Mario Kart?

Neyi mi ispatlamaya çalışıyorum: Herkesin hayatında ‘Araba Yarışı’ kavramına temas etmişliği vardır bence. Artık bu son cümlemi kabul edersiniz diye umuyorum 🙂 Cevabınız hâlâ hayırsa da, size süper bir başlangıç önerim olacak: Downforce.

6 tane F1 aracının açık artırmaya çıkartıldığı bir müzayede ile oyuna başlıyoruz. Herkesin elinde bazı kartlar var ve bu kartlar, yanlarında duran 1-6 arası sayılarla birlikte, çeşitli araba renklerini barındırıyor. Yarış esnasında kullanılabilecek bazı küçük ‘süper güçleri’ elde etmek için istediğiniz arabaya teklif veriyorsunuz ve müzayedeyi hızlıca bitiriyoruz. Hemen yarışa geçelim!

Her oyuncuya en az 1 tane olmak üzere, tüm arabalar dağıtıldıktan sonra yarış başlıyor. Sıranız geldiğinde elinizden bir kart oynayıp araçları ilerletiyorsunuz. Araçları diyorum çünkü sadece kendi arabanızın değil, pistteki tüm arabaların hareketlerini çözümlemeye çalışıyorsunuz. İlk bakışta gayet basit gibi gözüküyor 🙂 Fakat oyun boyunca, bu önermenin pek doğru olmadığını gösteren bazı detaylarla yüzleşiyoruz.

Örneğin yarış pistimiz birçok alanda daraldığı için, arabaların ilerleyişini engellemek gibi ciddi bir sorunla karşılaşıyoruz ve az önce dost bildiğimiz oyun arkadaşlarımız, bir anda karanlık yüzlerini ortaya çıkartabiliyorlar. Yine de onlara çok fazla kızamıyoruz çünkü arabamızı yol boyunca hareket ettirebilmek için başka oyuncuların kartlarından yardım almamız gerekebiliyor. Sizi desteklemesi için başka bir oyuncuyu ikna etmeye çalışmak… Basbaya entrika

Diğer arabaları geç ve yarışı en önde bitir… Bir araba yarışı oyununda yapmamız gereken şey kesinlikle budur öyle değil mi? Downforce özelinde, BU DEĞİL! Oyunun pek de basit olmadığını gösteren bir diğer faktör de burada devreye gidiyor. Belirli anlarda, yarışı kimin kazanacağını tahmin etmeniz isteniyor ve bu konuda bahis yapabiliyorsunuz. En çılgın ayrıntı ise, yarışı rakiplerinizden birinin kazanacağına bile bahis yapabiliyor olmanız. Damalı bayrağı ilk sırada görmek oyunu kazanmış olduğunuz anlamına gelmiyor ve şampiyon, tahminlerden gelecek puanlar & müzayedede harcanan puanlar denkleme dahil edildikten sonra belirleniyor. Yani belki de başkasının yarışı kazanacağı üzerine girdiğiniz bahisin size getirdiği puanlarla, oyunun kazananı siz olacaksınız. Sonuç olarak yine ‘para konuşuyor’ ancak bu kez benzersiz bir kurguyla…

Efsane oyun tasarımcısı Wolfgang Kramer tarafından 1996’da tasarlanan ve bolca ödüle layık görülen ‘Top Race’ isimli oyunun modernize edilmiş versiyonu olan Downforce, bir yandan isminin de çağrıştırdığı şekilde yere basma kuvvetini ve yarış günü heyecanını iliklerinize kadar hissettirken, diğer yandan 5-6 kişilik arkadaş grubunuz için size büyük bir keyif vaadediyor. Bu süper oyunu tıpkı yukarıda bahsettiğimiz Santorini oyununda olduğu gibi https://boardgamearena.com web sayfasından ücretsiz olarak deneyimleyebilirsiniz.

 

Herkese sağlık dolu bir 2021 dilerim. Kutu oyunlarınız ve keyfiniz eksik olmasın!

Yorumlar