Antik havası, kızıl renkleri ve yemekleriyle gün geçtikçe daha da popülerleşen Kuzey İtalya’nın cevherlerinden Verona’yı, dünyanın dört bir yanından müzik severlerin akın ettiği Arena di Verona Festivali zamanında keşfetmek büyüleyici bir deneyimdi. Peki Verona’yı ve bu festivali çekici kılan nedir? Verona’da nereleri gezdik, nerelerde yedik? Verona nasıl bir deneyimdi?
Verona’ya Nasıl Ulaştık?
Verona’ya ulaşmak aslında hiç zor değil. Verona’dan daha çok adını duymuş olabileceğiniz Bolonya’ya iki saat kırk dakikalık bir uçuştan sonra ve bir, bir buçuk saatlik bir araba yolculuğu ile ulaşıyorsunuz. Biz havalimanından sonra Verona’ ya önceden otelimizden ayarladığımız bir araçla ulaştık fakat buna alternatif olarak araç kiralama da havaalanında oldukça popüler bir opsiyon. Bu iki opsiyon size uymazsa İtalya’da oldukça yaygın olan trenler de Bolonya Verona arasında kullanılabilir.
İlk izlenimimiz Ne oldu?
Şehre vardığımız anda ilk hissettiğimiz duyguların huzur ve mutluluk olduğunu söylemem gerek. Gerçi bu İtalya’ da nereye gidersek gidelim geçerli oluyor, İtalya’nın verdiği hisler hep bir başka oluyor.
Verona’ya dönmek gerekirse, şehre ilk ayak bastığımız an sokakların sarı turuncu tonları bizi büyüledi. Dar sokaklardaki turist çokluğu da hemen ilgimizi çekti. Şehrin fiziksel güzelliğinin yanı sıra, ilk izlenim olarak moralimizi bozan tek şey 30 derecenin üzerindeki Temmuz sıcağı oldu.
Opera Festivali
Öncelikle bu bir gerçek ki opera bizim jenerasyonumuzun ilk tercihi değil. Bizim bu festivale gitmemiz ailemizin uzun zamandır isteği sayesinde gerçekleşti. Daha önce tek bir opera izlemiş ve operaya özel ilgisi olmayan yirmi iki yaşında biri olarak söylemem gerek ki, bu festivalde izlediğim iki opera da beni ayrı ayrı büyüledi. Biz Puccini’den Turandot ve Verdi’den Nabucco operalarını izleme şansı bulduk.
Verona’nın antik havası ile birleşince Arena’nın görkemi ve performansların başarısı bizi derinden etkiledi. Aynı zamanda Turandot’ da başrollerden Calàf’ ı ünlü tenor Murat Karahan’ın inanılmaz bir başarı ile seslendirmesini de deneyimleme şansı bulmuş olduk.
Bu festivali özel kılan nedenlerden bir diğeri ise festival vakti Verona’ ya sadece bunun için akın akın dünyanın dört bir yanından turist gelmesi. Sokaklarda insanların şıklığını görmek, sokak müzisyenlerini dinlemek bu ortamda farklı bir keyif oluyor. Yolda yürürken birinin bir anda bir arya seslendirdiğini duyabiliyorsunuz mesela. Ya da akşam yemeği sonrası bir kadeh şarabınızı içerken Arena’ dan çıkan müzisyenler alkışlanmaya başlanıyor bir anda.
Peki bu festival ne zaman oluyor? Ne kadar sürüyor?
2018 için festival tarihleri 22 Haziran – 1 Eylül arasındaydı. Fakat operalar her dört beş günde bir tekrarladığından gelenler de genelde maksimum beş altı gün kalıyor festival için. 2019 için ise tarihler 21 Haziran – 7 Eylül olarak belirlenmiş durumda. İlgilenenler için ufak bir uyarı: 24 Aralık tarihine kadar biletler indirimli olacakmış. Kısacası bizim deneyimimize göre, bu festival sadece operalara gidenler için değil tüm Verona ziyaretçileri için şehri olduğundan daha büyülü bir hale getiriyor.
Nereleri gezdik?
Verona şehrinin görülecek yerler listelerinde hep ilk sırayı çeken Arena di Verona’ dır. Biz opera için içeri gireceğimizden ayrıca gün içinde girmedik ama Arena’da bir organizasyona gitmeyecekseniz bile, bu arena kesinlikle görmeniz gereken bir tarihi yapı. Zaten küçük bir şehir olan Verona’da her yere yürüyerek gidildiği için Arena di Verona’yı dışarıdan görmemeniz mümkün değil çünkü şehrin tam ortasında, Piazza Bra’da bulunuyor. Piazza Bra da zaten Verona’nın görülmesi gereken üç büyük meydanından biri.
Diğer uğramanız gereken meydan ise ortasında kurulan küçük pazarı ile, Piazza delle Erbe.
Çok uğrak tatlı bir meydan, sıcaktan bayılmamak için oturup bir bira ya da buzlu kahve içmek için ideal. Tabii buzlu kahveyi İtalyanlara anlatabilirseniz : ) Son olarak Piazza dei Signori’yi görmeden geçmeyin ki tam yanında bulunan Scaliger mezarlıklarını da geçerken görün.
Adige Nehri’nin kıyısına tüm görkemi ile yerleşmiş olan Castelvecchio kalesi mutlaka görülmesi gereken bir başka tarihi yapı. İçinde kalenin tarihi ile ilgili oldukça bilgi barındırıyormuş fakat biz kalenin içinden geçip köprüden nehrin diğer tarafına geçerken kaleyi dışarıdan izlemeyi tercih ettik. Zaten bu kalenin sizi nehrin karşı tarafına geçirecek köprüsü de görülmesi gereken yapılardan bir diğeri. Kızıl kiremitlerden yapılmış bu köprü Ponte di Castelvecchio’ yu hem uzaktan hem de üzerinden görmek şart.
Bizim en çok beğendiğimiz yerlerden biri olan Giardino Giusti, yani Giusti bahçesi kesinlikle listelere eklenmesi gereken bir yer. Şehri ikiye ayıran Adige nehrinin doğu tarafında bulunan bahçe aynı isimli sarayın içinde bulunuyor. Bahçeyi gezerken kendinizi bir masalın içinde hayal etmemek olanaksız. Hem ihtişamı ile hem de kuş cıvıltılarının getirdiği huzurla Rönesans stilini yansıtan bu bahçe mutlaka keşfedilmesi gereken bir nokta.
Birçok İtalya şehri gibi Verona da kilise sayısı açısından oldukça zengin bir şehir.
Bizim için en etkileyici ve mutlaka görülmesi gereken kiliseler:
Basilica di San Zeno Maggiore ve Cattedrale di Verona idi. Şehrin tarihi geçmişi ve mimarisi hakkında oldukça bilgi veren bu dini yapılar Verona’ da kaçırılmaması gereken turistik noktalar arasında.
Turistik duraklarımıza son olarak aslında en Verona’ nın en popüler noktasını bıraktık: Casa di Giulietta, yani Juliet’ in evi. William Shakespeare’ in en meşhur kahramanlarından Romeo ve Juliet’ in büyük aşklarının geçtiği varsayılan Verona’ da bulunan bu ev, birçok turist için duvarlara dileklerini yazmak ya da Juliet’ e mektup yazmak için uğradıkları nokta.
Bizim tavsiyemiz, ev açıldıktan sonraki ilk iki saat içinde gitmeniz, yoksa turist kalabalığından bir şey anlaşılmıyor.
Bunlar dışında gidilebilecek turistik noktalar:
- Garda Gölü – Lago di Garda
- Juliet’in mezarlığı – Tomba di Giulietta
- Lamberti Kulesi – Torre dei Lamberti
Neler yedik?
İtalya denince neyle karşılaşırsanız -çok turistik olmadıkça- bence hayal kırıklığına uğratmıyor. En keyif aldığımız yerlerden biri pizzaları ile meşhur olan Piazza Bra’daki Le Cantine del’ Arena. Buraya operalardan birinden önce gidip tabii ki pizza ve makarna yedik. Ayrıca spesyalleri olan yarım metrelik pizzalar da oldukça ilginç görünüyordu.
Öğlen yemeklerini hafif ama lezzetli atlatmak istediğimiz için denediğimiz Salumeria Gironda çok keyifli ve değişikti. Burada sistem şöyle işliyor: Dükkanın içerisinden bir sürü peynir salam ekmek, meze ve içki çeşidinden seçiyorsunuz ve bunları size verdikleri bir piknik sepetine dolduruyorsunuz, daha sonra da Adige Nehri’ne bakan terasında bir nevi piknik yapıyorsunuz : )
Bu şarküteri/kafenin hemen iki üç yanında Osteria Ponte Pietra Ristorante adlı, inanılmaz tatlı ve nehrin hemen üzerinde çok güzel bir İtalyan restoranı bulunuyor. Burada da hem yemekler hem manzara şahane. Biraz daha şık ve büyük bir yemek tercih ediyorsanız bu restoran inanılmaz bir tercih olacaktır.
Bir de Verona gençliğinin tercih ettiği bir bar var yine aynı sokakta: Terazza Bar Al Ponte. Ya gece geç saatte çıkmadan birkaç içki için ya da gün batımı saatlerinde İtalyanların meşhur Aperetivo’ su için hem fiyat açısından uygun hem de samimi bir mekân. Fakat biz hiç terasında yer bulamadığımız için tercih edemediğimizi belirtmeliyim. Bu sebeple ya erken gitmek ya da beklemeyi göze almak gerek.
Bu spesifik öneriler dışında Verona’ da nerede pizza, makarna ya da dondurma yerseniz yiyin, eminiz ki beklediğiniz fazlasını bulacaksınız : )
Genel olarak bizi her yönüyle etkileyen Verona deneyimini herkese tavsiye ediyoruz. Kendinizi bazen bir masalda gibi hissedeceğiniz, lezzetli yemeklerine doyamayacağınız Verano sizi bekliyor!
Yorumlar