Pınar Yeğin halen büyüyünce neler yapmak istediğini çözmeye çalışan deli bir kadındır. Ama en azından hayatında ne yapmak istemediğini 30larının sonuna doğru iyice anlamış olmanın huzuru içindedir.
Yazar, çizer, çamura şekil verir, o sırada elinde ya da etrafında ne varsa – o malzemeleri kullanarak bir şeyler üretip, yaratıp durur, bir türlü yerinde duramaz…. Kafasındaki ‘denemek, öğrenmek, görmek ve yapmak istediği şeyler’ listesi kilometrelerce uzundur ve bu liste günbegün uzamaya da devam etmektedir…
Rumisu, kardeşim Deniz’in de benim de bize büyük heyecan veren illüstrasyon etrafında dönen nasıl bir proje geliştirebileceğimizi araştırırken doğmuş ortak bir proje. Çizimlerimizi nasıl bir dil ve malzeme aracılığı ile paylaşabileceğimiz hakkında düşünürken, çılgın aksesuar-severler – ve aynı zamanda tekstilci bir aileye doğmuş bir ikili- olarak, devasa ipek fularlar geldi aklımıza.
Çizimlerimizin naif anlatım dili ile, ‘ipek fular’ in klasikliğinin güzel bir kontrast ve denge oluşturacağını düşünerek yola çıktık.
İsmimiz Rum-i’nin felsefesine ve şiirlerine olan saygımızı ve hayranlığımızı ifade etmenin yanı sıra, ‘Rum-i’ kelimesi ‘Rum diyarından’ ve “Rum diyarına ait olan’ anlamlarını taşıdığı için bizim köklerimizin nerede olduğunu da anlatıyor. ‘Su’ ekini ise hem ses hem anlam olarak ismimizin içinde barındırmak istedik, projemize bir nevi şans dileği olduğuna inanarak. ‘Su gibi aksın’
Evet, her fularımızın deseni bir hikayeyi anlatıyor. Koleksiyonlarımızın ana temalarının altında bize ilham veren hikayeleri seçip, bunları kendi çizim dilimizle anlatıyoruz. Ana temalarımızı Deniz’le beraber belirliyoruz. Bu yakın zamanlarda okuduğumuz bir kitap da olabiliyor, gezdiğimiz bir sergi de… Geçen kış ikimizi de çok etkileyen ‘Kurtlarla Dans Eden Kadınlar’ adlı kitaptan bize en çarpıcı gelen folk hikayelerini anlattık …
‘Mavi Sakal’, ‘Kırmızı Ayakkabılı Kadın’, ‘Baba Yaga ve Vasilissa’ hikayeleri hem güçlü kadın karakterlerine yer veriyordu, hem de görsel anlatım için bize inanılmaz bir malzeme zenginliği sunuyordu. Bu yaz koleksiyonumuz ise New York’ta gezdiğimiz, Çin, Hint, İran ve Osmanlı Minyatürleri ile ilgili bir sergi gezisi sonrasında şekillendi.
Resim ve çizim yapmayı oldum olası çok sevmişimdir. Çizmek, bana kendimi ve hatta zaman mevhumunu kaybettiren aktivitelerden biriydi hep. Ama nedense benim için bunun hobiden öteye gidebilecek bir iş olabileceğini ve hatta bu durumun beni çok da mutlu edeceğini, en basta da söylediğim gibi 30’larımda hissetmeye başladım. Bunu bir yetenek değil de istek olarak tanımlandırmak daha doğru olabilir aslında…
Karakterler ise masanın başına ve bembeyaz boş kâğıtların önüne oturunca kendiliklerinden geliyorlar… Bir yerlerde bekliyorlar miydi onu bilemiyorum, ama onları ortaya çıkarmanın tek yolu gerçekten insanın eline kalemi kâğıdı almasından geçiyor.
Deniz’le beraber ana temalarımızı nasıl belirlediğimizden biraz bahsetmiştim. Hangi konuyu ve hikayeyi çizeceğimize karar verdiğimizde, her ikimizde kaba eskiz aşaması diyebileceğimiz hızlı hızlı fikir üretmeye yönelik bir süreçten geçiyoruz.
Fuların üzerinde görmek istediğimiz ana öğelerin neler olacağına, bunların nasıl bir kompozisyonda bir araya geleceklerine karar veriyoruz. Sonrasında ise daha detaylı çizimlerimizi yapıyoruz. Desenlerimizi her zaman elde çiziyor, ve ardından renklendirme ve baskı aşaması dijital ortama geçiriyoruz.
Desenlerimizin üzerinde anlattığımız hikayeleri tamamlayan 3 boyutlu karakterlerimiz de Rumisu fularlarının bir çeşit alamet-i farikası haline gelmiş bulunmakta. Bu karakterleri, GAP Bölge İdaresi ve UNDP’nin (Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu) yönettiği ve Güneydoğu Anadolu’da kadınının sürdürülebilir kalkınmasını hedefleyen bir proje kapsamında üretiyoruz. İlk yola çıktığımızda ufak bir ekiple çalışıyorduk, giderek büyüdük, şu an 3 şehirde; Idil, Nusaybin, ve Kilis’te çok yetenekli ve hevesli kadınlardan oluşan ekiplerle çalışıyoruz.
Çok çeşitli kaynaklardan ilham alıyorum ve besleniyorum… Okuduğum kitaplar, seyahatler, dinlediğim podcast’ler, seyrettiğim filmler, işlerini takip ettiğim farklı farklı alanlardaki sanatçılar… hayatımı paylaştığım arkadaşlarım… Bir de yürüyüş yapmayı çok seviyorum…evim ve işim arasında genellikle yürümeyi tercih ediyorum…ve yürürken tanıklık ettiğim sahneler, renkler…duyduğum konuşmalar bana bir şekilde ilham kaynağı olabiliyor…
Çizim yaparken sessizliği tercih ediyorum, ama renklendirme aşamasında da tam tersine bir durum var…müziksiz olmuyor…Tercihim genellikle klasiklerden yana, favorim de Chopin.
Seramikten bahsediyorsak, durum farklı… Çamura şekil verirken fonda birilerinin konuşması çok hoşuma gittiği için podcast dinlemeyi seviyorum. Favorim ise Krista Tippett’in ‘On Being’ adlı podcast’i ama BBC4’un pek çok podcast’ inin de sıkı takipçisiyim.
Hangi medya ile oynarsam oynayayım değişmeyen tek şey ise elimin altında sürekli bir demli çay bardağının bulunması…gerçi çoğunlukla iki yudum alıp, sonra işime dalıp, çayımı soğutup kendime söylenip yeni bir bardak daha koyup, bu süreci sonsuz kez tekrarlayarak ilerliyorum ama olsun.. çayım olmadan asla…
Giderek hızlanan bir tempoda çalışmaya ve tasarımlarımızı daha fazla mağaza ve platformlarda sunmaya devam ediyoruz. Bu durum, ve aldığımız pozitif geri dönüşler de bizi daha da iyisini nasıl yaparız diye çalışmak için motive ediyor.
Bergdorf Goodman, Neiman Marcus, Harvey Nichols Hong Kong, Takashimaya gibi çok sevdiğimiz noktalarda satılıyoruz ve çok yakında bizi çok mutlu eden yeni noktalarda da Rumisu’yu bulabiliyor olacaksınız. Bu gelişmeleri de yeri ve zamanı geldikçe sosyal medya kanallarımızdan duyurmaya devam edeceğiz.
Geçen yıl desenlerimizi fularların yanı sıra, elbise ve gömleklere de taşımaya başladık. Bu bir süredir üzerinde çalışmayı istediğimiz ve alt yapısını hazırlamak için yoğun olarak uğraştığımız bir kategori idi. İlerisi için desenlerimizi çok daha farklı ürünler ve kategorilere taşımak istiyoruz. Bunun için sürekli ar-ge çalışmaları yapmaktayız.
5 yıl sonra renk, desen ya da illüstrasyona ilgisi ve sevgisi olan herkesin hayatına, evine veya dolabına Rumisu’yu bir şekilde dahil edebilmek bizi çok sevindirir.
Çamur yaklaşık 14 senedir hayatımda, ama kendisiyle ilk günkü heyecanımla oynamaya devam ediyorum. Benim çamur sevdam ve ona ayırdığım zaman Rumisu’daki görev dağılımımız dahil olmak üzere, hem benim hem Deniz’in hayatının pek çok alanını da etkiledi. 3 boyutlu çalışabilmek ve heykeller yaratmak inanılmaz bir tatmin benim için. Burada yaşadığım haz, hayatımın her yönünü pozitif olarak etkiliyor ve zenginleştiriyor.
Beraber çalışma keyfini de yaşadığımız için gözlemleme fırsatın olmuştur…biraz takıntılı çalışıyorum… Dönemsel olarak ‘kafayı taktığım’ formlar ve konular oluyor…Bunların üzerine gidiyorum. Geçen sene uzunca bir süre köpek heykelleri yaptım… şu sıralar kadın heykelleri beni pek bir heyecanlandırıyor.
Kişisel olarak bana sabretmeyi öğretti diyebilirim. Seramik bir heykel pek çok aşama ve uzun bir süreç sonrasında ortaya çıktığı – ve hatta bazen çıkamadığı- için, bana sonuçtan çok sürece odaklanmayı ve bundan zevk almayı, bu yolda karşılaştığım acı tatlı sürprizleri kabul etmeyi, kendimi nasıl akışa bırakacağımı gösterdi. Çamur ve ateş, ekip olarak harika bir hayat okulu oluşturuyorlar. Herkese en azından bir kez denemeyi tavsiye ediyorum.
Yaratıcı heves ve isteklerinizi bastırmayın derim…bastırılmış her türlü istek sonradan canavarlaşıp karşımıza çıkıyor, sizinle -isteseniz de istemeseniz de- yüzleşiyor… Yaratıcı bir hayat yaşamanın da çok zor olmadığını düşünüyorum, yeter ki ufak adımlarla başlamanın da bir seçenek olduğunu unutmayalım.
Kimse yaratıcı olabilmek için işi gücü bırakıp tam zamanlı ressam/heykeltıraş/müzisyen olmak durumunda değil… Bir defter alıp, sabah kahveniz eşliğinde bir şeyler çiziktirmek bile inanılmaz tatmin sağlayabilir… Ruh sağlığınız için çok tavsiye ederim. Bir de Julia Cameron’ın “Artist’s Way” adlı bir kitabı var, içindeki pek çok öneriyi uyguladım…bana çok iyi geldi…Halen de zaman zaman dönüp tekrar tekrar okuduğum kitaplarımdandır… Ona da bir göz atın derim.
Bu içeriğin güncellendiği tarih 30/06/2019 22:27
Leave a Comment