Sanat danışmanlığını Cemalletin Mutfer’in yaptığı, görselleri ve hikayeleriyle gözden kaçırılmış bir değer… Bu saklı kalmış kitabın hikayesini Emre Ermin’den dinliyoruz.
Kitabı Aykut Tankuter ile 2003 yılının başında tasarladık. 2004’te basılmış ve meraklılarına ulaşmış özel bir yayın. 4 ay tek başıma kıyı kıyı, ada ada Türkiye’yi gezmeye başladım. O zaman filmli makinamla çıkmıştım yola. Film yıkatıldı. Matbaaya yazılar hazırlandı. Uzun bir süreçti. Derinlemesine Türkiye kıyılarını karadan dolaşmış oldum. Aracımla birlikte 11.000 km yol yaptım. Deniz fenerlerinin bekçilerini ve aileleriyle tanıtım. Hala birçoğuyla görüşürüz. Bu kitabın bir özelliği deniz fenerlerinin eski görünümlerinden oluşması. Fotoğraflarım o yüzden özeldir. Seyahatimden sonra fenerler yenilendi ve tarihi kısımları söküldü yeni teknoloji getirildi. İyi mi oldu bilmiyorum ama sonuç olarak; 10 yıl içinde artık fener bekçileri de tek tek kaldırıldı. Benim fotoğraflarımda deniz fenerlerinin bozulmamış halini görebilirsiniz. Neredeyse yapıldıkları şekilde fotoğrafladım. Belleğimizde naif halleriyle yer alması için çalıştığım, hikayesi olan fotoğraflar bunlar…
Kitapta 48 deniz feneri bulunuyor. Türkiye’nin bekçisi sayılan tüm fenerlere gittim diyebilirim. Kitaptaki rota Şile fenerinden çıkıp, önce Karadeniz, sonra Akdeniz, Ege kuzeye doğru Marmara ve Tekrar Karadeniz’de son bulan bir yolculuk.
Ayrıntılı bir şekilde aktarmam gerekirse;
Karadeniz’in tüm kıyı hattı, İstanbul’dan, başlayıp Hopa sınır fenerine kadar, oradan Doğu Anadolu’ya Kars, Ardahan, Bingöl Diyarbakır içinden geçip, Antakya Domuzburnu fenerine oradan Akdeniz’e geçerek Datça Deveboynu feneri le birlikte Ege’ye ulaştığım karadan bir deniz seyahatiydi benim için.
Datça’dan Bodrum Hüseyin Burnu fenerine, Bodrum’dan kuzeye çıkarak tüm Ege fenerleri Bozcaada ve Gökçeada dahil olmak üzere, Çanakkale’ye ulaştım. Bu rotayı Oşinografi (okyanus bilimi) dairesi tarafından belirtilmiş tarif ve koordinatlar ışığında oluşturduk. O zamanki kağıt haritalardan bulmaya çalıştığımız ayrıca Kıyı Emniyetinden aldığımız notlar/bilgiler ile fenerlerin detaylı mevkilerini çıkardık.
Daha sonra Marmara denizine girerek, önce güneyi, sonra kuzey sahillerini bitirip, çekimlerini yapıp röportajlarını kaydedip, diğer sınıra İğneada’ya geçtim. İstanbul Boğaz’ına kadar olan hattı tamamladım. Rotanın sonuna doğru yaklaşırken İstanbul fenerlerini en sona bıraktım. Boğazın şairane güzellikte dört feneri Ahırkapı, Fenerbahçe, Anadolu ve Rumeli fenerlerinin kış fotoğrafını çekerek rotayı tamamlamıştım.
Bu çalışma 4 ay sürdü. Bu sürede çok insanla tanıştım. Kitap çok beğenildi. Hala sorulur. Bazı fenerlerde uzun kaldım. Bazılarında ise iyi anlaşamadık, hemen yola devam ettim. Ama fotoğrafını çekmediğim fener olmadı.
Hepsi özel ancak bazısı benim için daha da özel… Bir film karesi gibi aklımdan hiç çıkmayan Sinop İnceburun Feneri. Bu fener Türkiye’nin de en kuzey noktasında. Karadeniz’in, hemen derinleştiği, kayalık bir sahil, gece rüzgar olmasa bile kocaman dalgalarıyla sanki deniz nefes alıp verir gibi kayalara koşar. Gemiler çok yakınından geçer fenerin. Denize doğru uzanmış bir burunda yer alır fener. Türkiye’de böylesi güzel konumda fener yok. Bir sonbahar ayında fenercinin ailesi ile birlikte, yıldızların ışığında oturup, karanlıkta tekneleri izlerdik. Bu anı hiç unutamam. Beni ağırlayışlarını… Balığa çıkmış gece takalarının geçişini… Orada geçirdiğim o haftayı unutamam. Ayrılırken ağlamıştım. İnce bir bağ oluyor bazı yerler ile aranda. Bu hisler fotoğraf olarak yansımış durumda kitaba.
Meraklılarına;
Bu içeriğin güncellendiği tarih 17/02/2019 15:34
Leave a Comment