Afife, yalnızca bir kadının sahne arzusunu değil, aynı zamanda baskıcı bir düzene karşı koyuşu temsil eder. İstanbul’un işgal yıllarında çok kültürlü bir tiyatro kumpanyasının perde arkasındaki bu hikaye, sahneye çıkma yasağına rağmen sanatı, kadını ve direnişi kucaklayan bir duruşu anlatır.
Murat Menteş’in aynı adlı romanından uyarlanan bu oyun, Nuh Tufan’ın absürd ve trajikomik hikayesini sahneye taşıyor. Hayatında bir türlü dikiş tutturamayan Nuh, konservatuvarı terk ettikten sonra çeşitli işlere girer. Ancak yakın arkadaşı İbrahim Kurban’ın buluşu, Nuh’u beklenmedik ve sürreal bir olaylar zincirinin ortasına bırakır. Hayatın kaotik ve komik yüzü, oyun boyunca iç içe geçer.
George Orwell’ın dünya çapında yankı uyandıran kitabından uyarlanan “Hayvan Çiftliği”, bir çiftlikteki hayvanların devrimi ve yönetimi ele almalarını konu alır. Ancak devrimin idealleri zamanla yozlaşır ve çiftlikte yeni bir totaliter düzen kurulur. Sadece Rus Devrimi’ne değil, günümüz politikalarının acımasız yüzüne de ayna tutan eser, iktidarın doğasını ve yozlaşmayı eleştiriyor.
Shakespeare’in en güçlü eserlerinden biri olan Macbeth, bu defa Moda Sahnesi rejisiyle karşımızda. İKtidar hırsı ve egonun ilmek ilmek işlendiği bu büyük hikaye farklı sahne yapısı ve kostümleriyle özüne sadık ama format olarak bambaşka şekilde izleyici karşısına çıkıyor.
David Auburn’un yazdığı “İspat”, bir matematikçinin ölümüyle geride bıraktığı mirası ve bu mirasın kızı Catherine üzerinde yarattığı etkiyi ele alıyor. Catherine, babasının matematik dehası mı yoksa deliliği mi devraldığını sorgularken, oyunun merkezinde kadın olmak, bilim etiği, emek ve bireysellik gibi temalar işleniyor.
Bir kadın ve bir erkek… Yıllar sonra karşılarına çıkan eski bir aşk, yeniden filizlenir mi? Bu oyunda, sadece geçmişin hayaletleriyle değil, edebiyatımızın büyük şairlerinin gerçek aşk hikayeleriyle de yüzleşiliyor. Kadın ve erkek, kendi hikayelerinin yanı sıra şiirler ve şarkılarla büyük bir aşk yolculuğuna çıkıyor.
Bir kadın, bir gece, bir cenaze… İstanbul’dan Paris’e uzanan bir zihnin içinde dolaşan bu hikaye, yaşamın en mutlu günüyle en karanlık köşeleri arasındaki ince çizgide geziniyor. Esra Dermancıoğlu’nun güçlü performansıyla tek kişilik bu oyun, izleyiciyi derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor.
Bir hastanede sıradan bir hayat süren Faruk, Saraylı’nın gelişiyle birlikte yaşamındaki durağanlıktan sıyrılır. Saraylı’nın gizemi, Faruk’u derin bir merak içinde bırakır ve günlük rutini altüst eder. Çocukluk anıları ve hayatına dair küçük detaylar, Faruk’un keşif arzusuyla birleşir ve onu sonunu göremediği bir yolculuğa çıkarır.
Sultan, ülkesindeki isyandan kaçarak at sırtında ve kayık içinde bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk sadece fiziksel değil, aynı zamanda içsel bir arayışı da temsil eder. Büyükler için yazılmış bu masalda, Sultan’ın karşılaştığı karakterlerle olan ilişkileri üzerinden korku, aşk, iyilik ve kötülük gibi evrensel temalar irdeleniyor.
Leave a Comment