Yıllar önce Paris’e ilk defa gittiğimde pek de aklıma kazınmamış, sevdiğim şehirler listesine bir türlü alamamıştım. Şehre geçen yaz 2 günlüğüne tekrar gitmiş ve fikrim değişir gibi olmuştu. Başıma geleceklerden habersiz bu yaz yeniden ziyaret ettim bu şehri ve artık anladım insanların neden Paris’e gitmeye doyamadığını. Meğerse herkesin bu şehre aşık olmak için sırası varmış ve bu yaz sıra bendeymiş. Haziran ayının verdiği uzun gün ışığı saatlerini dibine kadar kullanarak keşifler yaptım ve sokaklara, binalara, insanlara, yemeklere, müziklere, Fransızca sözcüklere ve tabii ki şaraplara ilan-ı aşk ederek geri döndüm. Bir sonraki ziyarete kadar denemeniz lazım diye düşündüğüm tüm ayrıntılar neler derseniz hepsi bu yazıda!
Bu defa yine Le Marais’de kaldığım için özellikle bu bölgeden bol bol öneri mevcut. Karakteri, yaşayan kitlesi, sokakları, galerileri ve mahalle kültürü ile Le Marais gerçekten de Paris’in hem yaşamak hem de gezmek için en güzel noktalarından. Her köşede sizi bir sürpriz bekliyor.
Kahve ve Kahvaltı
- Paris’te iyi ve nitelikli kahve bulmak hiç kolay değil ama doğru noktaları önceden bilirseniz arayışınız daha kısa sürecektir. İyi espresso istiyorsanız özellikle uğramanız gereken iki nokta var. Bir tanesi Paris’te yaşayan bir arkadaşımın tavsiyesiyle gittiğim Café Coutume. Şehirdeki üçüncü dalga kahveciliğe en büyük katkısı olan bu mekanın bir Fransız ve bir Avustralyalı iki ortağı var. Avustralya’nın kahve sahnesindeki öneminin ne kadar büyük olduğunu kahve meraklıları biliyordur eminim. Coutume’de içtiğim espresso ve latte gerçekten çok başarılıydı. Sabah erken gittiğimiz için kahvaltı niyetine menüden harika bir lezzeti tatma fırsatım oldu. Yeşillikler, taze peynir, nar ve leziz bir sos gezdirilmiş ekmek üzerini mutlaka denemeniz lazım.
- Le Voltigeur: Marais’nin merkezindeki bu cafe’de dışarı bakan masalara oturup gelen giden Fransızları izlemek inanılmaz keyifli. Hem mahallenin nabzını tut, hem de nefis kruvasanlar ile güne başlama mekanı arıyorsan işte burası orası.
- Le Marais ve çevresi iyi kahveyi daha kolay bulabileceğiniz mahallelerden. Geçen yıl kapıdan hızlıca kahvemi alıp çıktığım Fragments bu defa daha uzun vakit geçirdiğim bir mekan oldu. Espresso konusunda yine şehrin en iyileri arasında olduğunu söyleyebilirim.
- Ob-La-Di ise küçük girişi, içindeki mavi karo taşları ve buzlu lattesiyle bu seneki favorilerim arasına girdi.
- Montmartre ve Pigalle arası yürüyüp dolanırken çok güzel bir sokağın köşesinde karşımıza çıkan Marcel’de yediğimiz French toast ve waffle nefis bir kahvaltı alternatifi oldu.
- Fauborg civarında yağmura yakalanıp da sığındığımız Soucoupe’da ise aynı Boot Cafe’deki kadar güzel banana bread yapıyorlar. Kahveler de güzel sayılır.
Kokteyl Barlar
Bayılarak kokteyllerini içtiğim ve iyi ki keşfettik dediğim iki gizli kokteyl barı mutlaka denemenizi önereceğim.
- Birincisi Candelaria. Dışarıdan baktığınızda minicik, alçak tavanlı bir taco mekanı olan Candelaria aynı zamanda Ob-La-Di’nin kapı komşusu. İçeride sadece birkaç bar taburesinin olduğu mekanda bol acılı tacolar yiyip Meksika’nın acılı tatlarını deneyebileceğinizi düşünüyorsunuz önce. Dar mekanın sonuna kadar yürüyüp de duvardaki beyaz kapıyı iterseniz işte o zaman işler değişiyor. Sizi arkada gizli ve enfes Meksika lezzetleri katılmış kokteyller bekliyor. Bol acılar, tekilalar, mezcaller havada uçuşuyor. Müzik güzel, ortam şahane.
- İkincisi ise Little Red Door. Dışarıdan kırmızı kapıyı gördüğünüzde ne mekanı olduğunu pek anlamayacağınız ve belki de gözden kaçacak bu kapının arkasında şu zamana kadar en keyif aldığım barlardan biri bulunuyor. Kesinlikle bar taburelerinin olduğu bölümde oturup yetenekli barmenleri iş üzerinde izlemelisiniz. Özellikle mezcal, kahve, kereviz ve lime içerikli kokteyli denemen lazım!
- Yolunuz La Perla’ya düşerse de mutlaka bir margarita için. Burası bir Meksika restoranı olduğu için barında çok farklı içerikte margaritalar deneyebilirsiniz.
Yemek
Paris ve yemek birbirini en iyi tamamlayan ikili olabilir. Klasik Fransız mutfağının aksine dünya mutfağından da o kadar iyi örnekler var ki masalardan mutlu kalkmamak elde değil. Özellikle denemen lazım dediğim bazı tatlar var ki hemen listeliyorum:
- Chez Janou: Geleneksel Fransız tatlarını deneyeceğiniz harika bir yer. Müthiş midyeler, karidesli güveçler ve tabii ki de et yemekleri bulunan menüde en bayıldığım kalemlerden biri çikolatalı mousse oldu. Sipariş ettiğinizde kocaman bir kase ve kepçe ile önünüze getirilen mousse’tan istediğiniz kadar kendinize servis yapıyorsunuz. Tadı enfes!
- L’ilot: Gönüllerin efendisi bir mekan burası. Menüde sadece deniz ürünleri bulunuyor ve tapas görünümünde servis ediliyor. Yanında da harika Fransız şarapları yani kısacası bir cennet. İstiridye, yengeç, karides, ahtapot, trüflü tarama, langustin, midye ve daha bir çok deniz ürünün yediğimiz bu mekanda rahatlık ve elle yemek esas. Masalarınızda ıslak mendillerin ve tüm bu kabuklu deniz ürünlerini yemenizde yardımcı olacak özel çatal-bıçaklar kutuların içinde bekliyor. Siz sadece siparişi veriyor ve döke saça zevkle yiyorsunuz. Fiyatlarının da inanılmaz uygun olduğunu belirtmeliyim.
- Bodega 64: Şehrin kalbi Le Marais’de boşuna atmıyor. Bir Fransız şehrinde olsanız da farklı ülkelerin mutfaklarının en iyi adresleri bu mahallede. Klasik bir tapas gecesi yaşamak istediğinizde adres Bodega 64. Burada tam anlamıyla şarküteriye, midyeye, chorizoya ve tabii ki sangriaya doyduk.
- L’eclair de Génie: birkaç noktada şubesi bulunan Génie tam bir çılgınlık yeri bence. Tuzlu karamelli eklerin tadını unutamıyorum desem yeridir.
- Aux Merveilleux: Yaratıcıları oldukları merveilleux isimli tatlıyı tadabilirsiniz bu dükkanda. İçi krema ve mereng parçaları ile dolu olan bu tatlının dışı da farklı şekillerde kaplanıyor. Favorim içi pralinli dışı karamelize fındıklı olan Magnifique!
- La Chambre aux Confitures: Le Marais’de beni en çok mutlu eden dükkan neresi derseniz işte cevap burada. Sadece reçel, marmelat, aromalı bal, chutney ve türevlerini satan, içi yüzlerce kavanozla dolu olan bu dükkan adeta bir cennet. Reçel derken klasikler değil çok farklı tatlar aklınıza gelmeli. Güllü-frambuazlı, incirli-konyaklı, lavantalı-kayısılı gibi mevsiminde meyvelerden yapılan envai çeşit tatlar bulunuyor. En güzel yanı da küçük tahta kaşıklarla almadan önce ürünlerin tadabiliyorsunuz.
Anlatılacak belki daha çok şey var ama onlar da bir başka Paris keşfinin notları olsun. En kısa zamanda şehre yolunuzu düşürmeli ve Paris’le o büyük aşkı yaşamalısınız. Eminim tadı damağınızda kalacak!
Yorumlar