3 Günlük Budapeşte Keşif Turu!

Budapeşte’ye ulaşım oldukça kolay, uçakla yaklaşık 1 buçuk saat sürüyor yolculuğunuz. Şehirde bir adet havaalanı bulunuyor ve merkeze uzaklığı ise yaklaşık 25 km. Havaalanından şehre ulaşım için 3 adet seçenek mevcut; direk şehre giden shuttle ilk seçenek, ikinci seçenek ise otobüs ve oradan hemen bineceğiniz metro, üçüncüsü ise taksi.

Biz giderken otobüs ve metroyla, dönüşte ise taksiyle dönmeyi tercih ettik. Taksi ile ulaşım 20 Euro, otobüs ve metro ile ise kişi başı yaklaşık 5 Euro tutuyor. Eğer zahmete girmek istemiyorum derseniz havaalanından şehre taksiyle kolayca yarım saatte ulaşabiliyorsunuz.

Biz bu seyahatimizde şehrin Peşte tarafında bulunan, “Andrassy Utca”ya 5 dakika yürüme mesafesi olan yüksek tavanlı, küçük balkonlu tipik bir Budapeşte evi kiraladık. Oldukça eski bir binada yer alan bu ev kendimizi şehirli gibi hissetmemiz için tüm detay ve konfora sahipti. Tarihin tüm anılarına eşlik edebileceğiniz her detayıyla sizi büyüleyen binaların ortasında gece gündüz her an yaşayan bu şehri deneyimlemek için harika bir lokasyon oldu bizim için.

“Orta Avrupa”nın Paris’i, her yıl Sziget Festivali’ne ev sahipliğini yapan, kaplıcalarıyla ünlenmiş Budapeşte’nin tüm turistik klişelerini bir kenara bırakıp her sokağını  “yerlisi gibi “ keşfetmek için yola koyulduk!

İlk rotamız evimizin de çok yakınında bulunan “Andrassy Utca“! Bu caddeyi biz Champs-Elysees’e çok benzettik, ortasından geniş bir araç yolu geçen, karşılıklı lüks – butik markaların sıralandığı mağazalar ve şık restoran – kafelerden oluşan belki de Budapeşte’nin en havalı caddelerinden biri! Burada bizi en çok etkileyen yapı ise “House of Teror // Terror Haza” binası oldu. Çatısının sunaklarında gamalı haç, yıldız ve terror yazısı bulunan bu bina,  hikayesini bilmeden bile insanı oldukça etkileyen görkemli bir yapıt!  ”

Andrassy Utca” caddesinde yeme içme anlamında birçok seçenek bulunuyor ancak biz tercihimizi fazlasıyla merak ettiğimiz Aria Hotel’in Roof Top’ında bulunan “High Note SkyBar”dan yana kullandık. Buradaki usta barmenlerin ellerinden çıkan kokteylleri #denemenlazim! High Note SkyBar’ın en etkileyici kısımlarından biri ise St Stephen’s Basilica’nın Neo Klasik dönemi en görkemli şekliyle yansıtan manzarası eşliğinde güneşin batışını seyretmek! Roof top olarak şehri kuş bakışı izlemek isteyenler için ikinci bir alternatif ise “360 Bar”! Burası High Note Sky Bar’a kıyasla çok daha salaş ve samimi bir ortama sahip. Daha şehirli gibi takılmak ve sosyalleşmek isteyenler için alternatif güzel bir tercih.

Gittiğimiz her yerde yerel lezzetler peşine düştüğümüz için, bundan sonraki hedefimiz Budapeşte’ye özel şaraplarla güne lezzetli bir mola vermek oldu! St Stephen’s Basilica’sının hemen karşında bulunan “Divino” bunun için kesinlikle en doğru adres. Geniş kavı, şarap konusunda uzmanlaşmış garsonları ve cozy dekoruyla kesinlikle gidilmesi gereken niş bir yer. Bizim burada denediğimiz şaraplar arasında en çok beğendiğimiz “Sauska” marka şarap oldu. Eğer beğendiğiniz bir şarap olursa içeride de satışı bulunan bu sevimli mekan gerçekten size Budapeşte şaraplarının neden ünlenmediğini sorgulatacak derecede iyi! Siz de bizim gibi bir şarap severseniz bu konuda size önemli bir tavsiyem var;  havalimanında da bulabileceğiniz Sauska marka şarabı şehirden almanız! Çünkü havalimanında alkol fiyatlarında şehre kıyasla fazlasıyla fark var. Şehrin birçok yerinde bulunan süper marketlerden alkol alış verişinizi yapabilirsiniz!

Her sokağıyla bizi ayrı şaşırtan Budapeşte “gece hayatı”!

Andrassy Utca’yla kesişen Kiraly Utca özellikle yeni dönemde daha popüler hale gelmiş İstanbul’un Karaköy’ü gibi konumlandırabileceğiniz birçok vintage store ve “ruin pub”lara ev sahipliği yapan bana kalırsa Budapeşte’nin en eğlenceli caddelerinden biri! Gece olunca birçok Avrupa şehrine kıyasla sokaklar insanlarla dolup taşıyor ve gece hayatı asla son bulmuyor. Akşamları için Kazinczy Utca ve Kiraly Utca’da birçok eğlenceli alternatif mevcut. Ruin bar konseptini en çok yansıtan ve fazlasıyla ünlü Szimple Kert’e gittiğinizde özellikle hafta sonu ise yaklaşık yarım saatlik bir kuyruk sizi bekliyor olacak 🙂

Yok, ben daha yerel bir şey yapmak istiyorum diyorsanız alternatif olarak önerim “Kuplung”. Burası da yine ruin bar konseptli ancak Szimple Kert’e göre daha yerel kalmayı başarabilmiş bir yer. Aynı zamanda canlı müzik için geniş bir sahnesi de bulunan bu mekan kesinlikle Budapeşte gece hayatının ruhunu yansıtıyor. Biz Cuma akşamı gittiğimizde Budapeşte’li bir Rock grubun konserine denk geldik, o yüzden gitmeden önce programı kontrol ederek gitmenizi öneriyorum. Öncesinde kaliteli bir kokteyl içmek istiyorum derseniz sizi oldukça şaşırtacak “ Pharma” yı kesinlikle #denemenlazım!

Burası yaklaşık 12 kişilik oturma kapasiteli oldukça niş bir kokteyl bar. İsminden mi etkilendik bilinmez gerçekten içeriye girdiğinizde sanki bir ecza deposuna girmişsiniz gibi bir koku genzinize doluyor, zaten her kokteyl aynı bir bilim adamının yaptığı deney gibi çok özel yöntemlerle hazırlanıyor. İçkileri doldurdukları şişeler bile ilaç şişesi görünümlü! Barın arkasında kocaman “periyodik tablo” şeklinde içkileri anlatan bir tablo bulunuyor. Uzun uzun vakit geçirebileceğiniz bir oturma alanı olmamasına rağmen eğer ağzınıza layık usta ellerden çıkan enteresan kokteyller denemek istiyorsanız kesinlikle uğramanızı tavsiye ediyorum. Biz özellikle barmenin tavsiyesi üzere signature kokteyllerden denedik ve her birine ayrı ayrı bayıldık! 60’ı geçen sayıda kokteylden birini denemek ve bu atmosferi yaşamak için bile bir kere uğranmalı bence!

Zıt karakterli kardeşler: Buda ve Peşte

Tuna Nehri’nin iki kıyısındaki “Budin” ve “Peşte”nin birleşmesinden oluşan şehrin, Peşte tarafından Buda tarafına geçtiğinizde tarihte yolculuk yapmış gibi oluyorsunuz. Şehir oldukça küçük olduğu için biz şu meşhur “Zincirli Köprü”yü yürüyerek geçmek istedik. Yürüyerek geçme fikrimizin en iyi yanı; şehir manzarasının en güzel halini buradan görme şansını yakalamış olduk. Şehrin Buda tarafının her sokağı buram buram tarih kokuyor. Adım attığınız her sokak sizi farklı bir yolculuğa çıkarıyor. Özellikle Buda tarafına geçmişken kesinlikle görmeniz gereken yerlerin başında Halaszbastya geliyor. Burası Disneyland’ın esin kaynağı olabilecek güzellikte bir yapıt! Özellikle şehri kuş bakışı izlemek isteyenler için önerim Citadella Tepesi.

Burada kendinizi manzaranın büyüsüne fazlasıyla kaptıracağınıza eminim! Daha sonra Magyar Nemzeti Galéria’nın arka sokaklarındaki küçük butik ve restoranları keşfetmek için yola koyulduk. Burada, daha önceden yaptığımız araştırmalar sonucu bulduğumuz Baltazar’a oturduk.

Menüsünde yerel lezzetlerin ön planda olduğu ancak bizim hamburgerine bayıldığımız ve dekorunun güzelliğiyle de bizi oldukça şaşırtan Baltazar’ı #denemenlazim! Ara sokaklardan dolaşa dolaşa inerken lezzetli bir kahve ve tatlı molası vermek için “Marvelosa” ya oturduk. Burası küçük bir aile işletmesi olup sadece yerel lezzetlerden oluşan oldukça sevimli bir kafe. Yerel kahvelerden tadıp, içi peynir dolgulu, dışı sıcak kek kaplı, tarçınla süslenmiş mayhoş ancak oldukça lezzetli yerel tatlılarından şefin önerisini denedik ve oldukça sevdik.

Yine Marvelosa’nın hemen aynı sırasında “Zona”  isimli bir Jazz Bar bulunuyor. Yemek  yemek ve nehre karşı kokteylini yudumlamak isteyenler için kesinlikle doğru tercih!

Buda ve Peşte gerçekten iki zıt karakterdeki kardeşler gibi birbirinden çok farklı! Peşte tarafı gece hayatı, dünyaca ünlü mağazaları, gece gündüz dolu olan sokakları, her yaş kesimine hitap eden restoran ve barlarıyla sizi tam bir şehirli gibi hissettirken, Buda tarafı ise Neo Klasik dönemin eserlerinin en güzel korunmuş halleri, attığınız her adımda sizi şaşırtan eserleri, küçük butikleri ve yerel restoranlarıyla sizi zaman yolculuğuna çıkarıyor! Tercihi yine de size bırakıyorum ancak yine de konaklamak için Peşte tarafını kesinlikle tavsiye ediyorumJ

Alışveriş için “vintage zamansızlığı”!

Budapeşte’de öyle Milona’da Paris’te görebileceğiniz tarzda moda dergilerinden fırlamış tipler bulunmuyor. Genellikle genç nüfus popülasyonu daha rahat ve retro parçalarla kıyafetlerini kombinlemeyi tercih ediyor. Buradaki moda akımından dolayı da her adım başı “vintage store”la karşılaşma olasılığınız çok yüksekJ Bizim de gitmeden önce yaptığımız araştırmalar sonucu alışveriş anlamında bizi en çok heyecanlandıran “vintage store”lar oldu. Bunun dışında lüks markaları Budapeşte’den almanızı tavsiye etmiyorum; çünkü nerdeyse Türkiye’den daha pahalıya denk geliyor.

Biz genellikle lokasyon olarak Kiraly Utca, Kazinczy Utca ve 8. Bölge olarak adlandırılan yerlerde birçok ara sokakta vintage store’la karşılaştık. Size kesinlikle gitmenizi tavsiye edeceğim yer “Szputnyik D20 “. Burası iki katlı bir mağaza, hem erkek hem kadın için oldukça alternatif mevcut. Hem de sadece ikinci el ürünler de satılmıyor! Retro gözlük, ayakkabı, çanta arayanlar için kesinlikle doğru adres. Onun dışında burasının hemen çok yakınında “Retrock Vintage-Designer Store”bulunuyor. Burası adında da anlaşıldığı gibi oldukça enteresan ürünlerden oluşan bir butik. Retro bir parçayla standart bir kombininizi en tarz şekilde tamamlayabilecek şeyler bulabileceğinize eminimJ Bunların dışında yine size önerebileceğim diğer “vintage store”lar: Anti Factory Vintage, Love Bug Vintage, Pstr Store…

Dönüş vakti!

3. günün sonunda çok sevdiğimiz,” acaba dönüş biletimizi mi değiştirsek?” diye düşünecek kadar asla dönmek istemediğimiz, her sokağıyla bizi ayrı şaşırtan, tarihiyle eğlencesiyle gece gündüz “yaşayan” Budapeşte’yle vedalaşıyoruz! Kesinlikle ilk defa giden ve yeni gidecek olan herkese hevesle tavsiye edebileceğim bu şehri görmen, tatman ve mutlaka #denemenlazim!

 

 

 

Yorumlar