Öncelikle şunu söylemem gerekiyor ki, çoğu kar tatili noktasına ulaşım gibi Val Thorens’e de ulaşım nispeten zahmetli (diğer Alp dağı noktalarında da bu durum benzer)
Öncelikle İstanbul’dan ulaşım için en iyi uçuş opsiyonları kayak merkezleri Fransa’da bulunmasında rağmen yakınlık sırası ile Cenevre, Lyon ya da Milano diyebilirim. Daha sonra hava şartlarına göre değişmek üzere önünüzde sizi en az 3 saat 15 dakikalık bir yolculuk bekliyor olacak. Bu yolculuğu genelde kalacağınız oteller sizin için ayarlayabiliyor, fakat eğer Chalet/ Airbnb tarzı bir konaklama seçtiyseniz veya kendiniz ayarlamak istiyorsanız bu da mümkün.
Bu durumda araba kiralamak da bir opsiyon fakat gittiğiniz küçük kasabada hem arabayı bırakacak yer bulmak daha masraflı ya da uğraştırıcı olabilir hem de bazen hava koşulları öyle kötü oluyor ki dağın ortasında arabayı bırakmanız gerekecek koşullarla karşılaşabilirsiniz.
Konaklayacağınız yere vardıktan sonra geriye daha az iş kalıyor 🙂 Açıkçası biz kayak/board kiralama, ders, tur ve skipass satın alma gibi detaylarla uğraşmamak için bilindik bir her şey dahil tatil köyü zinciri olan Club Med’ de kalmayı tercih ettik. Bu ve benzer her şey dahil otellerde kalmanın avantajı tatili ayarlarken harcadığınız maddi ve manevi efordan sonra geriye çok bir şey kalmıyor ve ihitiyacınız olacak çoğu şeyin elinizin altında oluyor olması.
Ama tabii bunun dışında zevkinize göre çevrede çok kaliteli daha lüks oteller ya da daha uygun hostel ya da Airbnb tarzı konaklama seçenekleri de bulmak mümkün.
Vardıktan sonra eğer hava kötü değilse ve şanslıysanız sizi masmavi gökyüzü ile karlar altında dünya tatlısı bir kasaba karşılıyor.
Biz kendi kayak/boardlarımızı götürdüğümüzden vardıktan sonra sadece geriye bunları bize otel tarafından sağlanan kayak odasındaki dolaplara kaldırmak oldu. İlk gün otele varış uçuşumuz sabahın 7’sinde olmasına rağmen öğleden sonra saat 3 civarını bulduğundan kaymaya vakit kalmadı. Biz yine de günü değerlendirmek istediğimizden Val Thorens’ in bulunduğu kasabayı gezmeyi tercih ettik. Doğrusunu söylemek gerekirse ben kış ve kar insanıyım, bu yüzden beni bembeyaz karlı nereye yollasanız ben orayı severim.
Fakat eminim ki karı veya kışı sevmeyen birini Val Thorens’e yollarsanız o bile bu karlarla kaplı küçük kasabaya bayılır.
Kasaba sadece, küçük butikler ve yerel fondü restoranları, şarküteriler, kayak ekipmanı satıcıları ve sıcak çikolatacılar ile sarılı bir ana caddeden oluşsa da her gün gitmekten sıkılmayacağınız bir nokta haline geliyor. Zaten muhtemelen kaldığınız yere de maksimum 5-10 dakika yürüyüş mesafesinde olacaktır.
Hatta biz bu küçük kasabada, yorucu bir kayak gününden sonra, ya da güne başlamadan önce kahvemizi yudumlayıp belki birkaç sayfa da kitap okuyabileceğimiz üçüncü nesil bir kafe bile bulduk. Kahvelerin yanında %100 organik ürünlerle hazırlanan tatlılar, kişler ve vejetaryen /vegan opsiyonlar da sunan bu mekanı kesinlikle öneriyoruz. Bu küçük sevimli kafenin adı ise Supernova.
İlk günümüzü kasabayı keşifle geçirdikten sonra, bir sonraki sabah erkenden kaymaya hazırlanmak için otele döndük ve yemekten sonra seyahat yorgunluğunu da atmak adına ilk akşamı dinlenmeye ayırdık.
Bahsettiğim tarz her şey dahil tatil köylerinde kayak dersleri de dahil oluyor yani tek yapmanız gereken otele vardığınız gün bir sonraki gün için dahil olduğunuzu düşündüğünüz seviyeye kendinizi yazdırmak oluyor. Biz de, seyahatte beraber olduğum arkadaşım, kardeşim ve ben bu şekilde yalnız kaymak istememize ve ileri seviye kaymamıza rağmen pistleri tanımak adına kendimizi gruplara yazdırdık.
İlk iki gün gruplarla kaydıktan sonra beraber ayrı bir şekilde çıkmaya başladık ve şunu söylemem gerek ki, pistlerin her biri birbirinden o kadar farklı ve uzun ki 2 gün grupla kaymak bile bize pistleri yeteri kadar tanımak için yetmedi. Fakat arkadaşlarla pistleri kendi kendimize keşfetmenin de ayrı bir eğlencesi oluyor. Küçük bir tavsiye kayarken kaybolma riskine karşı yanınızda her zaman bir harita bulundurmanız çünkü bazen telefonlar çekmeyebiliyor.
Benim yurtdışında kaymakla ilgili en sevdiğim şeylerden biri kayarken yorulduğunuz ya da mola vermek istediğiniz neredeyse her an ya dağın eteğinde ya da tepede oturup bira/ sıcak çikolata yudumlayıp ısınabileceğiniz filmlerden çıkma tatlı veya eğlenceli bir mekân bulabilecek olmanız. Ve tabii ki yüzlerce birbirinden farklı, her seviyeye uygun bulabileceğiniz pistler… 🙂
Fakat bütün bunların dışında benim Val Thorens denilince unutamayacağım #denemenlazım’ım Apres-Ski yani kayak sonrası partilerin yapıldığı Folie Douce ve yanında bulunan öğlen yemeği noktası La Fruitiere. Bu ikili her sene aynı noktaya kayak tatiline dönmek istememin baş nedenlerinden diyebilirim. Üç-dört saatlik yorucu bir sabah kayak seansından sonra La Fruitiere, ister size verilen kar tulumları ile dışarıda birbirinden lezzetli yemeklerle karnınızı doldurabileceğiniz, ister içerideki eşsiz dekoru ile ısınabileceğiniz bir öğlen yemeği mekânı.
Burada karnınızı doyurduktan sonra ise, hemen yanında bulunan Folie Douce adlı bara geçip bütün kalan enerjinizi harcayabiliyor, masaların üzerine çıkıp canlı DJ performansının yanı sıra canlı saksafoncular ve dansçıların gösterisini izleyebiliyorsunuz. Genelde bu mekânın öğleden sonra saat 3-4 gibi ekstra dolduğunu söylemekte fayda var. Ne kadar dolu olursa olsun içeri alınıyorsunuz tabii ki, fakat erken gitmekte ve kalabalık bir grupsanız bir masa bulmakta fayda var.
La Fruitiere her yaştan konuğu ağırlarken, Folie Douce’un 18 yaş altı misafirleri ağırlayamadığını söylemekte yarar var. Aynı zamanda bu ikilinin şubeleri Alplerde aralarında Val d’Isere, Chamonix ve Meribel de bulunmak üzere, her zaman yanyana bir şekilde 8 farklı noktada bulunuyor.
Burada aynı zamanda farklı ülkelerden insanlarla tanışıp eğlenme fırsatı bulunuyor ve oldukça ilginç karakterlere ve dans performanslarına da şahit olabiliyorsunuz 🙂
Bunun gibi yorucu tempolu günlerde bizim genellikle yemekten sonra barda biraz vakit geçirmenin ardından pilimiz bitiyordu fakat Val Thorens’te gençlerin gece için bir buluşma noktası var: Malaysia, bu gece kulübü kasabanın tam ortasında genelde Techno tarzı çalan, öğlen kayakçı ve boardcuların atıştırma durağı olan, kokusundan kaçıramayacağınız Waffle’cının hemen yanında bulunuyor.
Bunun dışında kasabada kendi zevkinize göre bir fondü/raclette yemeği yemenizi de tavsiye ederim. Bizim gibi her şey dahil bir otelde kalsanız bile daha lokal bir akşam ve yemek deneyimi için küçük işletmeleri denemekte fayda var. Bizim denediğimiz yerler bizi memnun etti diyebilirim. Sadece gitmeden önce rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ederim çünkü küçük bir kasaba olduğundan mekanlar oldukça dolu olabiliyor.
Günün sonunda, kar/kayak tatilleri spor odaklı tatiller olmasından ötürü «en dinlendirici» tatili vaat etmeseler de, benim için çok dinlendirici, oldukça huzurlu ama aynı zamanda da sporumu yapabildiğim ve eğlendiğim bir seyahatti. Büyülü beyazların altında Val Thorens bize söz verdiği her şeyi fazlasıyla sundu diyebilirim.
Bu içeriğin güncellendiği tarih 17/02/2019 13:28
Leave a Comment