Gider gitmez Anish Cooper’ın şu ünlü eseri “Cloud Gate”u görmek için Milenyum Park’ta bitmeli! Parktaki heykellere selam çaktıktan sonra kendinizi çimenlere atmalı.
Parkın yanı başındaki dünyanın en iyi müzelerinden biri olan Art Institute of Chicago’yu ziyaret etmeli. Jakson Pollock, Marsden Hardley, Edward Hooper, Van Gogh, Monet, Roy Lichtenstein gibi sanatın mihenk taşlarının eserlerini ve çok daha fazlasını bu müzede bulabilirsiniz.
Chicago’da müzeden bol başka bir şey yok! Eğer çağdaş sanat ile içli dışlıysanız Contemporary Art of Chicago tam size göre! Ya da fotoğraf çekmeyi seviyor ve bu işe saygı duyuyorsanız Museum of Contemporary Photography’e gitmeli.
Chicago binalarının, köprülerinin; mimariye dair ne varsa her şeyin gözünüzü gönlünüzü açacağına hem fikiriz. Bu sebeple Chicago’ya gidip de yapmadan dönmeyin dediğim şeylerden biri de “mimarlık turu”. Böylece şehri Chicago kanalı üzerinden görebilirsiniz. Sizi bu tur paklamazsa “Frank Llyod Wright Turu”na katılmalı.
Şehri kanal üzerinden gördüysek şimdi bir de şehre yüksekten bakmalı! Şehrin en yüksek binası Willis Tower ve John Hancock bunun için iki önerimiz. Giriş biletlerinin birazcık pahalı olduğunu da söylemeden geçmeyeyim ama bunun da çaresi var; John Hancock’ın 96. katında yer alan The Signature Lounge’a ücretsiz girip bilete vermediğiniz parayı nefis kokteyller için harcayabilirsiniz. (bknz: http://denemenlazim.net/chicagonun-en-havali-mekanlari/ )
New York’unki kadar büyük olmasa da hatırı sayılır bir Chinatown var, gitmeli!
Chinatown’a bir otobüs kadar yakın Pilsen sokaklarında yürümeli. Devasa murallarıyla sizi bir Berlin’e kadar götürecek.
Şehrin yeni hip bölgeleri West Loop, Damen, Bucktown’daki mekanları, duvarları, tasarım harikası dükkanları keşfetmeli.
Bu içeriğin güncellendiği tarih 17/02/2019 17:13
Leave a Comment