Bu şehir her defasında insanı şaşırtıyor. Tam bitti derken, sürprizler beliriveriyor daha önce yolumuzun düşmediği bir köşeden. Sokaklarını ezbere bildiğimizi sanırken, aniden başka bir sokak gönlümüzü çalıveriyor. Aslında ne çok hikayesi var bu şehrin, durup dinlemeye vakti olanlar için…
Her gün İstanbul’u başka türlü yaşamak ve gizeminin peşine düşmek isteyenler için şöyle bir bahanemiz var: Şehri bir de içinden İstanbul sahneleri geçen filmlerin izinden gezmek! İşte bu listede, hem tarihin, hem de İstanbul’un farklı hallerinin içinden geçiyoruz.
L’Immortelle – Alain Robbe Grillet, 1963
Filmde ana karakter N’nin aniden kaybolan gizemli bir kadının peşinden giderek, tüm şehri adım adım gezmesini izliyoruz.
Filmdeki sahneler: Tarihi yarımada, Haliç, Dolmabahçe, Üsküdar ve tarihi surlar etrafında geçiyor.
Muhsin Bey – Yavuz Turgul, 1987
Şener Şen ve Uğur Yücel’i, Eşkiya filmi öncesinde ilk kez bu yapımda birlikte görüyoruz. Tam bir İstanbul beyfendisi olan, zarif, ince düşünceli, Türk sanat müziği ve çiçeklerine düşkün Muhsin Bey’in, türkücü olmak arzusuyla şehre gelen Ali Nazik ile yollarının kesişmesi ve sonrasında yaşadıkları anlatılıyor.
Filmdeki sahneler: Galata, Serdar-ı Ekrem Sokak, Doğan Apartmanı, Beyoğlu, Tepebaşı, Karaköy’de geçiyor.
Topkapı – Jules Dassin, 1964
Tam bir 60’lar mizahını benimsemiş filmde o yılların İstanbul’unu arka planda izliyoruz. Bir grup soyguncu tarafından, Topkapı Sarayı Müzesi’nden bir eseri çalmak için adım adım hazırlanan heyecanlı bir soygun planı anlatılıyor.
Filmdeki sahneler: Topkapı Sarayı, Sultanahmet, Boğaziçi yalıları ve Fatih’te geçiyor.
Büyük Adam Küçük Aşk – Handan İpekçi, 2001
Bu filmde o çok özlediğimiz; eski İstiklal Caddesi’nin yeşilliklerle dolu tramvay yolunu sıkça görüyoruz. Emekli Cumhuriyetçi hakim ile Türkçe bilmeyen Hejar isimli küçük bir Kürt kızın hikayesi konu alınıyor.
Biraz zorlu başlayan ama sevgiyle sonlanan bir dostluk hikayesi.
Filmdeki sahneler: Beyoğlu’nun arka sokakları, İstiklal Caddesi ve boğaz hattında geçiyor.
Serseri – Nuri Ergün, 1967
Bir çoğumuzun Ah Güzel İstanbul ve Vesikalı Yarim filmlerinden tanıyacağı Safa Önal’ın senaryo yazarlığı yaptığı filmde Kazım isimli bir balıkçı ve kimsesiz kör bir kızın karşılaşması anlatılıyor. Kazım ne kadar kötümser, huysuz ise Zeynep de bir o kadar hayat dolu biri. İki zıt karakter hayata karşı birlikte mücadele ediyor. Sahnelerde yer yer Sait Faik Abasıyanık okuyormuş gibi hissedebilirsiniz.
Filmdeki sahneler: Haliç, Galata Köprüsü, Karaköy, Molla Çelebi Camii’de (Fındıklı) geçiyor.
Yaşamın Kıyısında – Fatih Akın, 2007
Birbiriyle bağlantılı olduklarından habersiz, yolları dramatik bir şekilde kesişen insanların hikayesi anlatılıyor.
Filmdeki sahneler: Çukurcuma, Beyoğlu, Kadıköy, Büyük Londra Oteli, Yakup2 Meyhane, Beyoğlu Karakolu, eski Simurg Kitabevi’nde geçiyor.
Eşkiya – Yavuz Turgul, 1996
35 yıl sonra hapisten çıkan eşkiya Baran’ın hiç bilmediği bir şehir olan İstanbul’da adım adım gezerek aşık olduğu kadını araması anlatılıyor. Bu yolda ona yardım eden tek insan Cumali ile kısa sürede oluşturdukları dostluk ilişkisini İstanbul’un sokaklarında izliyoruz.
Filmdeki sahneler: Tarlabaşı, İstiklal Caddesi, Beyoğlu ve Haydarpaşa’da geçiyor.
Uzak – Nuri Bilge Ceylan, 2002
Taşradan İstanbul’a iş bulmaya gelen bir gencin ve evinde kısa süreliğine kaldığı kuzeninin hayatlarını yalnızlaşma, yabancılaşma, varoluşçuluk, kentsel sıkıntılar ve arayışlar üzerinden anlatıyor.
Filmdeki sahneler: Beyoğlu, İstiklal Caddesi, Cihangir, Karaköy, Fındıklı Parkı ve Şehzade Camii’nde geçiyor.
11’e 10 Kala – Pelin Esmer, 2009
Yönetmenin amcasının (filmdeki Mithat Esmer) gerçek hayatından ilham alarak oluşturduğu filmde, yaşlı bir koleksiyoncunun etrafındaki; onunla aynı fikirde olmayan kişilerle verdiği mücadele konu alınıyor. Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi serisini tamamlamak arzusuyla kitapçı kitapçı gezen Mithat Bey’in Ali’yle kurduğu iletişim üzerinden aktarılan duygu ise hafızalarda uzun süre kalıyor.
Filmdeki sahneler: Karaköy, Hırdavatçılar Çarşısı, Taksim ve Karaköy Rıhtımı’nda geçiyor.
Vesikalı Yarim – Lütfi Ömer Akad, 1968
Bu nostaljik filmde yalnızca İstanbul’u değil, siyah-beyaz hüzünlü bir aşk hikayesinin en başından sonuna kadarki sürecini de izliyoruz. Ve akıllarda en çok şu cümle kalıyor: “Sevgi de yetmiyormuş. Çok eskiden rastlaşacaktık.” Vesikalı Yarim, Türk sinema tarihinin ilk kült filmi sayılıyor.
Filmdeki sahneler: Kadırga semtinin sokaklarında geçiyor. Filmdeki Halil’in çalıştığı kasap, günümüzde hala Kadırga Meydanı’nda duruyor.
Yorumlar