“Bu şehir UNESCO Kültür Mirasları Listesi’ne boşuna girmemiş.” diyorsun Brugge’u gördüğünde. Şehrin kanalları, binaları, kiliseleri, meydanları muhteşem bir uyum içinde. Brugge, o kadar şanlıymış ki dünyadaki hiç bir savaştan ve kıyımdan zarar görmemiş. Şimdilerde güzelliğiyle bizi büyülemesi de işte bu yüzden.
Brugge’a ulaşım Brüksel şehir merkezindeki tren istasyonlarından sağlanıyor. Yaklaşık 1 saat süren yolculuk sonunda Brugge’dasın. İndiğin istasyondan 10-15 dakika yürüyerek şehir merkezine varabiliyorsun. Otobüse de binebilirsin ama, ara sokaklarda kaybola kaybola merkeze yürümeyi denemen lazım!
Şehrin iki büyük meydanı olan Markt ve Burg Meydanları, klasik Avrupa kentlerinde olduğu gibi şehrin kalbinin attığı noktalar. Noel pazarları, festivaller, konserler, yerel gösteriler hep bu meydanlarda kuruluyor.
Brugge’da 1 gün kalacaksan, kanal turu yapmayı denemen lazım. Tekneler Burg Meydanı’ndan kalkıyor. Sadece kanallarda gezerken denk geleceğin harika manzaralara rastlıyorsun. 30 dakika süren turda, bir yandan fotoğraf çekip, bir yandan manzarayı seyredeyim derken epey zorlanıyorsun.
Buraya kadar her şey çok güzel, “Brugge tam bir masal şehir, daha ne olsun?” derken, ara sokaklardan bizi buram buram çikolata ve waffle kokusu çağırıyor. İşte o anda şehir hafızamıza kokusuyla imzasını atıyor ve büyüleniyoruz. Şehrin estetiği, çikolataların tadına ve dükkânların dekorasyonuna da yansımış. Hepsine teker teker girip, bir şeyler almadan çıkmak imkansız. Kalori hesabını unutup, çikolata dükkânlarının tadını çıkartmayı denemen lazım!
Şehri bir de tepeden görelim derseniz Belfort çan kulesine tırmanmayı denemen lazım. Kötü haber; asansör yok ve çıkılacak 360 merdiven sizi bekliyor! İyi haber; çıktığınızda harika bir manzarayla karşı karşıyasınız. Hele hava da güneşliyse gelsin kare kare fotoğraflar!
Yorumlar