Bizleri doğanın büyülü dünyasına götüren bitki ressamı Işık Güner ile doğayı, yaratıcılık sürecini ve seçtiği sıra dışı yaşam tarzını konuştuk.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Merhabalar. Ben Işık Güner, bitki ressamıyım.: )
Yaratıcılık ve çizim yeteneğiniz hep var mıydı? Nasıl keşfettiniz?
Resme olan ilgim hep vardı, kendimi bildim bileli bir şeyler çizer, boyar, her dönem ödevimi resim dersinden seçerdim. Hep yaptığım, hiç de bırakmaya niyetim olmadığı bir alan oldu benim için.
Peki doğaya olan ilginizden biraz bahseder misiniz?
Doğaya olan ilgim de çocukluğumdan gelir aslında. Çamlıhemşinliyim, ailem sayesinde, burası ile bağlarım kuvvetlidir. Her sene gelir, Kaçkar dağlarında yaylalarımıza çıkardık. O zamanlar yollar elektrikler de yok! Saatlerce yürüyüp, dağları tepeleri aşarak giderdik. Botanikçi babanın da etkisi kaçınılmaz tabii. Yollarda çiçeklere bakılarak gidilirdi mutlaka. Babam arazi çalışmalarından birine beni, ilk 6 yaşımda götürmüştür. Yani doğa benim hayatımda doğal olarak hep vardı, ulaşmaya çalıştığım bir şey olmadı.
Resim dışında geniş bir botanik bilginiz olduğunu da görüyoruz, yaratıcılık sürecine mühendis yanınız da eşlik ediyor gibi…
Botanik bilgim pek yoktur aslında. Resmini yaptığım bitkiyi öğreniyorum ben. Çizime başlamadan önce, adını sanını, özelliklerini öğreniyorum. Dediğim gibi botanikçi bir babanın ve birçok botanikçi bilim insanın yardımı çok oluyor bu konuda. Bitkiyi resmetmeye başlayınca ise, gerçekten öğreniyorsunuz. Detayları çok iyi görüp, konuyu daha iyi kavrayabiliyorsunuz. Aslına bakarsınız, bu işin aslı yaratıcılığınızı kısıtlı kullanmakla alakalı. Bitkiyi resmediyorum ben, konu başlığım bitki ve bu yüzden bitkinin bütün detaylarına sadık kalarak, onları gerçekçi yapabilmeye uğraşıyorum.
Yaratıcılığımı kullandığım tek alan, aslında resmin sayfa üzerindeki düzeni. Mühendislik eğitimimin, çizimleri üç boyutlu görebilmeme katkısı büyük oldu, ama yaratıcılıktan ziyade, ben bu resimleri yaparken, bana kattığı çalışma disiplinini çok kullanıyorum. Bitkilerle çalışıyorsanız eğer, belli bir disipline sahip olmanız gerekir. Çiçekleri doğru zamanda, doğru yerde görebilmek için, belli bir ritimde çalışmak gerekir. Ritmi aksattığınız zaman, resmini yapmak istediğiniz bitkiyi bir sene daha göremeyebilirsiniz, ya da belki bir daha fırsat bile bulamayabilirsiniz resmetmek için.
Sizi çok şaşırtan veya etkileyen bitki hangisi, neden ?
Hepsinin bir detayı çok şaşırtıcı ve güzel olabiliyor. Bazı bitkinin çiçeği çok gösterişlidir, içinde kaybolursunuz, kiminin sapının kenarındaki bir renk detayı bambaşkadır. Bir bitkinin resmini yaparken, bütün kısımlarını saatlerce, günlerce incelemeniz, bir gözünüzle durmadan bitkiyi izlemeniz gerekir.
Hal böyle olunca da bazı detaylar gerçekten çok çekici olabiliyor. O yüzden şudur demekte zorlanıyorum, ama geçtiğimiz sene resmini tamamlamayı başardığım, Iris iberica, çiçeği beni hep çekmiştir. Van civarında yetişen bu bitkiyi resmedebilmek için iki sene bahar ayında buraya gitmişimdir. Muhteşem bir seyahat, muhteşem yerler, muhteşem bir bitki.
Ne çizeceğinize karar verip bitkileri araştırmaya mı giriyorsunuz, yoksa doğada vakit geçirirken ortaya çıkan doğal bir süreç mi?
Ne çizeceğime önceden karar veriyorum. Çiçeklenme dönemine göre plan programımı yapıyorum, bitkinin bulunduğu alana gidip, canlı örnekten ilk eskizlerimi hazırlıyorum. Bazen bitki bir dağın tepesinde, bir ülkenin sınırında ya da bir botanik bahçesinde olabiliyor.
Ben genelde projelerde çalışıyorum, büyük birçok projede yer aldığım gibi kendi minik projelerimi yapma şansım da oldu. Proje konusuna göre, o konuyla ilgili bitkileri resmederim. Bitkilerin bulunduğu yerler ve çiçeklenme zamanları da benim bütün senelik programımı mecburen oluşturur.
Yaratım sürecinizi ve ritüellerinizi anlatır mısınız? Rutin bir gününüz nasıl geçiyor oralarda?
Atölyemdeki ritüelimden bahsedersem eğer, sabahın erken saatlerinde başlayandır. Gün ışığı kadar resim yapabiliyorum ben. Gün’ün ilk ışıklarını kullanmayı seviyorum. Sabah kahvelerini çok severim birde. Kahvemi içerken, bir süre resmi izlerim, önden yandan, tersten bakar dururum. Sonra resmin başına otururum ve gün ışığı bitene kadar, başından kalkmaya çok zorlandığım bir süreç başlamış olur. Ama zorda olsa ara veriyorum tabii. Arka fonda bazen müzik, bazen radyo, bazen de çılgınca öten kuşlar oluyor genelde.
Yani eğer üzerine çalışacak bir bitkim varsa, sabah saatleri meşgul geçiyor, sonra hava koşullarına göre yürüyüşe gidiyorum. Çok keyifli oluyor burada yürüyüşler, bir o kadar da ürkütücü. Doğanın sesi çok kuvvetli ve gizemli, her an her yerden bir şey çıkabilir korkusu oluyor tabii, ayılar, çakallar, domuzlar gibi : ) Bu sebeple, bu yürüyüşlere giderken bir arkadaşla gitmeyi tercih ediyorum, bir şey olursa, en azından birimiz kurtulur teselli ile : )
Yaşam alanınız da oldukça sıra dışı ve ilham dolu. Sizi oraya götüren hikayenizi paylaşır mısınız?
Buraya yerleşmeden önce, 3 sene kadar bir göçebe hayatım oldu. Evim yoktu, ama bolca projem vardı. Türkiye, İngiltere, Şili, Çin, Nepal, İspanya gibi ülkelere bu projeler için sürekli gittim geldim. Kendim, ufak bir valiz, dev gibi bir portfolyo olarak seyahat ettik. Bolca resim yaptım gittiğim heryerde. Bu göçebe döneminde ordan oraya zıplarken, bir yandan da sürekli yer baktım kendime. Nerde yaşamak istediğimi bilemediğimden bu süreç uzadı da uzadı aslında.
Sonra yine kafamda aynı sorular devam ederken, 2015 Nisan ayında, Nepal’de, o dev gibi Himalayalar’ın bir köşesinde, arkadaşımla yürüyorum. Yine hedef dağlar. Ve tam bu sırada deprem oldu, 8.1 şiddetinde. Nepal’i darmaduman, Katmandu’yu alaşağı eden bu deprem, dağdayken beni hiç korkutmadı. Dağlar bütün ihtişamıyla sallandı, ama korkutmadı. İşte bende o deprem esnasında dağlara yakın yaşamak istediğime karar verdim, ve Çamlıhemşin’e yerleştim. Yüksek rakımda daha huzurlu, daha güvende hissetmişimdir hep.
Şimdi yeşilin tam ortasında, bana hayat boyu resim malzemesi sağlayacak Fırtına Vadisi’nde yaşıyorum. Aslında bakarsanız, ben daha çok kış aylarını geçiriyorum Çamlıhemşin’de. Seyahatlarim yine devam etmekte, ama dönecek bir evimin olması, hele de bu evin dağların eteklerinde olması, paha biçilemez.
Kurs ve atölyeleriniz de var, nerelerde gerçekleştirdiniz? Ve sıradaki lokasyonlar neler?
2008 yılından beri eğitimler veriyorum. Çok fazla yer ve ülke de atölyeler düzenledim bunca sene. Yıllarca Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nde kurslar organize ettim, böylece İstanbul’da bitki resim eğitimlerini başlatmış olduk. Aynı zamanlarda, Şili, İskoçya, Çin, İspanya, Fas gibi yerlerde de derslerim oldu.
Şu anda Edinburgh Kraliyet Botanik Bahçesi’nde düzenlenen 3 yıllık Bitki Ressamlığı uzaktan eğitimi diploma kursunda eğitmenlik yapıyorum. Barselona’da derslerim devam ediyor. Bir de bu sene Romanya gibi yeni bir rota eklendi, heyecanla bekliyorum bende bu kursu.
Seyahat da hayatınızın önemli bir parçası gibi görünüyor; sizi en çok besleyen rota neresi?
Sürekli seyahat ediyorum ve hala etmekteyim. İşimden ve seçimlerimden dolayı çok farklı yerlerde yaşadım ve bunun yanı sıra mutlaka bir yerlere, bir bitkinin peşine düştüm. Fırsat önüme geldiği zaman kaçırmaya cesaret edemeyenlerdenim. O yüzden şurada şu bitki çiçekte dedikleri zaman, bazen zorluyorum sınırlarımı gidebilmek için ve genelde gidebiliyorum.
Bunca senedir yaptığım bütün bu seyahatlerde, her rotada bir besin kaynağı oluyor mutlaka, kiminin havası, kiminin dağları, kiminin insanı muhteşem olabiliyor. Ancak sanırım Türkiye’nin doğusu beni başka heyecanlandırıyor. Van, Kars, iftiharımız Ağrı dağı, Palandöken dağları, Hakkari, gidemesem de, göremesem de Cilo dağlarının varlığı, hepsi ayrı ayrı muhteşem yerler. Ve buralarda tanıştığım Türkiye’nin paha biçilemez zenginliğinde olan soğanlı bitkileri, gerçekten efsane.
Eserlerinize nasıl ulaşabiliriz?
2019 Eylül ayında İstanbul Concept Galerisi’nin düzenleyeceği 10×10 sergisine katılmayı düşünüyorum. Gelebilenler bazı resimleri burada görebilecekler.
Bir kitap projeniz olduğunu öğrendim, bizlerle paylaşabilir misiniz ?
Geçtiğimiz sene yazıp çizdiğim bir kitap oldu. ‘Draw From Life’ adlı bu kitap bir eğitim kitabıdır ve Barselona’da bulunan Parramon yayınevi tarafından hazırlandı. Temmuz – Ağustos aylarında üç dil olarak basılıyor kitap, İngilizce, Fransızca ve İspanyolca. Bende heyecanla bekliyorum aslında.
Maalesef Türkçe baskısıyla ilgilenen bir yayınevi olmadı henüz. Ama ben hala umutluyum, bir noktada kitap Türkçe olacaktır diye inanıyorum. Yanında da, bu kitap için hazırladığım çokça resmin sergileneceği bir ortam oluşturabilirsem eğer, ileriki zamanlarda, tadından yenmez sanırım.
Merakla beklenen (kendim de dahil) soruyu yönelteyim; ne zaman Türkiye’de kurs vereceksiniz? Belki yaşadığınız bölgede yaparsınız, nasıl fikir? 🙂
Yaşadığım bölge kolay bir bölge değil aslında, o yüzden şu ana kadar herhangi bir girişimde bulunamadım. Ama ileri zamanlar da, dersleri yapabileceğim güzel bir mekan ve zaman bulabilirsem tabii neden olmasın.
Bunun dışında eylül ayında Ayvalık’ta Cooks Grove ile birlikte tatlı bir kurs organize etmeyi planlıyoruz, umarım detayları en kısa zamanda tamamlayabilir, sizleri bilgilendirebilirim.
Ve merakla beklenen diğer bir soruyla sohbetimizi bitireyim; İlgisi ve yeteneği olanlara önerileriniz neler?
Verebileceğim en kesin öneri, bolca resim yapın olacaktır. Bir işte kendinizi daha ileri taşıyabilmek, daha iyi resimler yapabilmek, uzun saatler durmadan çalıştırmayı gerektirir. Günde bir iki saatle olabilecek bir şey değil bu. İlgilenenlere ve yeteneği olanlara, her gün saatlerce ve sonra yıllarca durmadan bir şeyler çizmenizi tavsiye ederim. Bitkiye sürekli baktıkça bitkiyi öğreniyorsunuz, resim yaptıkça, resminizin kalitesini artırıyorsunuz.
Gözlem yeteneğinizi geliştirmeyi, bitki dünyasını daha detaylı bir şekilde öğrenmeyi ve sabırlı, gerçekten sabırlı olmayı hedeflemelisiniz diye düşünüyorum.
Yorumlar